Pazar akşamı Türkiye, ekran başındaydı. Türk Millî Takımı, 2008 Avrupa Kupa Şampiyonası için Cenevre'de Çek milli takımı ile karşılaşıyordu. Herkeste maça yetişme telaşı vardı, İstanbul sokakları yine boşalmıştı. Maç saati yaklaştıkça heyecan artıyordu. Nihayet saatler 21.45'i gösterdi, hakem düdüğünü çaldı ve karşılaşma başladı. İlk ânlardan birinci yarının sonuna kadar takımımız kötü oynadı. Herkes hayal kırklığına uğramıştı. Fatih Terim, kenarda hafakanlar geçiriyordu. 2-0 mağlup duruma düşmüştük. İkinci yarıda sanki bir aslan uykudan uyandı, o dağınık takım gitti, yerine "en iyi müdafaa taarruzdur" anlayışıyla saldıran, rakip takımın üstüne üstüne giden bir ekip geldi. Sonuç malum, son 15 dakikada 3 gol atarak turu aldık. Maksadımız spor yazısı yazmak değil, ihtisasımız da değil. Zaten bunları bizzat yaşadınız, tafsilatıyla spor yazarlarından okudunuz. Biz bir başka hususa değinmek istiyoruz... Maçtan sonra Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan'ın söyledikleri çok önemliydi. İstedik ki bunlar spor sayfalarında kaybolup gitmesin... İşte sayın Doğan'ın dedikleri: -Bizim diğerlerinden bir farkımız var. Bu turnuvada en çok seyircisi olan takım Türkiye. Ben burada Türk bayrağını öpen Mısırlı çocuklar gördüm. Şu ânda Balkanlar'da, Türk Cumhuriyetlerinde, Afrika'da bayram var, gücümüzün farkına varmamız lazım. İşte gerçek bu!.. Biz bugün de kültürel ve ekonomik anlamda 3 kıtadayız. Söze lütfen dikkat ediniz "Türk bayrağını öpen Mısırlı çocuklar gördüm. Şu ânda Balkanlar'da, Türk Cumhuriyetlerinde Afrika'da bayram var." Sanatın ideolojisi olmaz, sporun ideolojisi olmaz. Ancak pekâlâ bunlar kendinizi yeryüzünde isbat için vesilelerdir. Ne var ki 3 kıta, bizimle coşarken, bayrağımızı -dün olduğu gibi- bayrakları sayarken biz birbirimize yabancılaşıyorduk. Ortak taraflarımız giderek azalıyordu. Bu da acı gerçek. Aynı gün, bu maçın olduğu gün üniversite imtihanı da vardı. Bazı yerlerde bazı anneler, başlarındaki örtü sebebiyle okul bahçelerine alınmadılar. Nihayet evlatlarını bekleyeceklerdi. Halbuki gündüz okul bahçesine sokulmayan analar akşam ekran başında İsviçre'de milletimiz için mücadele veren çocuklarına dua ediyorlardı. Arda ile Nihat'ı dinleyince Hakan'ı hatırladık. Hakan Şükür ne demişti? "Kutlu Doğum Haftasına layık olalım". Sanki "döner bıçaklarını alıp gelin" demiş gibi bazılarından ağır eleştiriler aldı. Peki Arda ile Nihat maçtan sonra farklı şeyler mi söylediler? Allah'a şükrettiler, milli duygularının gücünden söz ettiler. Tuncay, kaleye geçme zorunda kalınca ellerini açıp yüce Allah'a dua etti. Bütün bu dediklerimiz bir şey söylemeli. Büyüklüğümüzü görelim. Birbirimizi yemeyelim. İnanç olmadan zafer gelmiyor. Çünkü insan robot değil. O futbolcular İsviçre'de kan ter içinde top koştururken Türkiye başta olmak üzere Afrika, Asya, Balkanlar'da mü'minler cephedeki askere eder gibi dualar ediyordu. Bunu görüp teslim etmeden kendimiz olamayız, kavgalar bitmez.