Türkiye'nin, Türklerin başı hep dertte olsun isteniyor. Başımızda bir gaile olsun ki dönüp etrafımıza bakamıyalım. Başımızda kara bulutlar dolaşmasa barış, dostluk ön plana çıkacak. Bu da Türkiye'nin güçlenmesi demek olur. Dünyaya hükmedenler, Türkiye alabildiğine büyüyüp zenginleşsin istemez. Başımız hep birileriyle dertte oldu. Bu birileri daima komşumuzdu. O komşularımızın çoğu da dün aynı toprakları paylaştığımız milletler. Yunanistan, Bulgaristan, Suriye, Kıbrıs Rumları, Ermenistan, hatta Sovyetler zamanında Gürcistan. Şimdi Ermenistan ve kısmen Kıbrıs dışında bütün ihtilaflar, düşmanlıklar dostluğa döndü. Tabiî bu dönüş kendiliğinden olmadı. Siyasi iktidarlarımız bu yönde güzel çalışmalar yaptılar. Böylece bölgemiz son 175 yıldır yaşanmadığı kadar bahar havasına kavuştu. Bu havanın bazılarına gayet iyi geleceği bazılarını ise hasta edeceği malumdur. Onun için her ân başımıza yeni dertler sarılmak istenecektir. Hükümetin, askerin buna karşı çok uyanık olması gerekir. Başımıza sarılması muhtemel yeni gaile Kuzey Irak. Son zamanlarda lüzumsuz bir didişme içindeyiz. Barzani veya Talabani bir laf ediyor, dışişleri bakanımız veya bakanlık sözcüsü hemen cevap yetiştiriyor. Kimdir bu adamlar? Irak'taki iki partinin başkanı. Irak'taki iki sıradan parti başkanı bir çok rüyalar görebilir. Tabanlarına mesajlar verebilirler. Onların her dediğini ciddiye almaya lüzum var mı? Hele hele yaptığımız iyilikleri ikide bir başlarına kakmak! Hiç güzel değil. Muhatap aldıkça büyütürüz. Görmezden mi gelelim? Aksine çok iyi takip edelim. Onlar çok rahat kullanılabilirler. Ezilmişlik duygusu içindeler. Bu duyguyu taşıyanların istismar kolaydır. Onun için bize düşen eski düşmanlıkları dostluğa çevirmişken yeni düşmanlıkları engellemektir. Zıtlıkları değil, müşterek tarafları ön plana çıkartalım. Biz bir zaman Yunanlıyı, bir zaman Bulgarı, bir zaman Rusu, bir zaman Arabı, bir zaman Kürdü vs. vs. hakir görme durumunda değiliz. Herkes kendi milletini daha sever. Bundan daha tabii de bir şey olamaz. En kolay yol savaştır. İki taraf savaşa tutuşur, biri mağlup olur, iki taraf kaybeder. Barışta ise iki taraf kazanır. Asarız keseriz ağzı küçüklere yakışır fakat Türkiye gibi sorumluluk sahibi devletler böyle konuşmazlar. Hatta Kandil dağındaki eşkıyadan dolayı ABD ile bozuşmak dahi düşünülmeye değer. Amerika'yı bazı mevzularda sıkıştıracaksak daha esaslı sebepler bulmalıyız. Şimdi yapılacak olan ne? Bağdat'taki Arap, Süleymaniye'deki Kürt, Kerkük'teki Türkmen, Açe'deki Müslümandan daha uzak değil. Oralara giderek ne iyi ettik. Bu gidiş gelişler daha da sıklaşmalı. Dünya küçülmüş. Oralara gitmeli ama "savaş tsunamisi"ne duçar olmuş Irak halkına da kucak açmalı, Bağdat'a, Süleymaniye'ye, Kerkük'e de gitmeli. Açe'ye Osmanlı Sultanının fermanı, saydığımız illere ise kendileri gitmişti. Başbakanla dışişleri bakanını iş adamları heyetleriyle beraber o eski vilayetlerimizde din kardeşlerimizle, eski vatandaşlarımızla aynı fotoğraf karelerinde görmek istiyoruz. Bunu yapmak Kerkük'e askerle girmekten daha zordur. Mühim olan zoru başarmak. Zorlukları aşmak mecburiyetindeyiz. Önce niyet, sonra karar sonra icraat.