Hrant Dink cinayeti hangi seyirde? Tıpkı Abdi İpekçi dâvâsı gibi. Orada da bir sanık vardı, bu sanık mahkum da oldu. Fakât dâvâ hâlâ meçhul. Abdi İpekçi'yi hakîkaten malûm kişi mi katletti, yoksa bir başkası mı? Bu soru galiba hiçbir zaman cevabını bulamayacak. Veya bizler değil de faraza 50 sene sonra yaşayacak insanlar bilecekler. İşte Hrant Dink cinayeti de o minval üzere yol almakta. Son çeyrek asır inanılmaz suç entrikalarıyla dolu. Tıpkı İttihat Terakki'nin II. Meşrutiyet günleri gibi. Suçlar ya failsiz kaldı yahut sahte sanıklar mahkûm oldu. Hakîm inanamaya inanamaya karar vermek zorunda bırakıldı. Çünkü muhakemeyi icra eden mahkeme hey'eti dosyadaki delillere göre hükme varır. Belki yarın Hrant Dink dâvâsının hakimleri de aynı ıstırabı yaşayacak, vicdanlarıyla dosya arasına sıkışacaklar. Kanunun küçük saydığı zanlı dünkü duruşmaya üç çıkışıyla damgasını vurdu. Biri cezaevi arabasının önüne yapıştırılan "ya sev, ya terk et!" çıkartması, diğeri cinayetten önce uyuşturucu hap aldığı iddiası, sonuncusu da duruşmadaki teatral tavrı. Bunlar dâvâda dikkatleri başka taraflara çekmek, sonucu etkilemek için düzenlenmiş mizansenler. Gerçekten o meşhur hapı alarak mı cinayet işledi? Duruşmaya esrar içerek mi geldi? Bunlar adli tıbbın konuları. İncelenir, doğrusu ortaya çıkar. İhtimal ki asılsız sözler. Zira profesyonel bir düzenleme var. Bu tip dayanaklarla ceza hafifletilmek isteniyor. Garip olan o ki 17 yaşındaki bir insanın "küçük" sayılması, alkol, uyuşturucu gibi keyfi sebeplerin mazeret kabul edilmesi. Değiştirilen, günün ihtiyaçlarına cevap verdiği söylenen ceza kanunumuz bu? Gelelim meselenin püf noktasına. Hrant Dink niçin öldürüldü? Azınlık olduğu için mi? Ses getirsin, gündem değişsin diye mi? Tayyip Erdoğan Hükümetini özellikle batı nezdinde zora sokmak gayesiyle mi? Sanık bulunmamış olsaydı acaba şimdi neler yazılıp çizilecekti? Galiba bunları yapan karanlık adamlar, bir taşla on kuş vurma planındalar. Onun için saydığımız ve daha başkası da mümkün olan ihtimallerden biri de bir kaçı da mümkün olabilir. O tarihte bu cinayet işletilerek hükümet zora sokulmak istenmişti. Cezaevi aracındaki Türkçü söylemle de milliyetçiler oyuna getirilme gayretinde. "Ya sev ya terk et!" Son zamanların ulusalcı takıntılarından. Bu takıntıdakiler, Türkçülükten güç alarak efelenme hevesindeler. Hassas bir günde bir cinayet dâvâsı görülecekken katil zanlısını getiren resmi araca bu çıkartma yapıştırılmakta. Türkçülük kullanılıyor. İnternette azgın ırkçılıklar yapılmakta. Kürtçülüğü başımıza dert edenler, ondan daha evvel Türkçülüğü çıkartmışlardı. Pazar günkü Hürriyet'te Soner Yalçın, Ziya Gökalp'in Yahudi veya Kürt, Nihal Atsız'ın Ermeni olma iddiasını köyüne varıncaya kadar yazıyordu. Ziya Gökalp'in Türkçülüğün esaslarını bina etmeye kalkışmasının izahı ne kadar çetrefildir. Nihal Atsız'sa adı geçen yazara nazaran bir Ermeni dönmesi. Halbuki şekle bakılırsa o bir "Türk Hitleri"ydi. Ayıp olan adı geçenlerin kökleri değil. Kalkıştıkları dâvâlar. Bir adım evvel Yahudi, Ermeni veya Kürt olacaksın, bir adım sonra Türkçü kesileceksin. Sakın ola ki o devirdeki Türkçülükle bu günkü Türk, Türkçülük ve Türk milliyetçiliği karıştırılmasın. Bu cehalet olur. O günkü Türkçülük, şoven milliyetçiliktir. Bu -güya- milliyetçilik, koyu ırkçı, kafatasçı ve İslam muhalifidir. Bunun bir başka izahı şöyle olabilir, reform zorlamalarına giderek bu milletin diniyle, kafatası ölçerek, mezar açarak soyuyla ve kelimelerini bozarak diliyle oynadılar. O tarz Türkçülük ne yazık ki Kürtçülük akımını doğurmuştur. En azından Kürtçülüğün tarih sahnesine çıkışını hızlandırmıştır. Bir diğer meşhur Yahudi Türkçü de Tekin Alp takma adlı Moiz Kohen'dir. Ne demek istiyoruz? Bu ülkenin sığ, saf ve gafil çocukları paslı bir maşa gibi kullanılmakta. Akla ve ilme dayanmayan heyecanlar, istismar edilerek ömürler hapishanelerde çürütülmekte. Sloganlar baldan tatlıdır. "Ya sev ya terk et!" Hele belli yaşlar için bu özsüz sözler tam bir destan, tam bir kahramanlıktır. Başımıza ne geldiyse hep bu ucuz kahramanlar yüzünden geldi.