Hemen kestirmeden söyleyelim, imparatorluğu kaybetmemizde en önemli amillerden biri Almanya'dır. Cihan devleti mevkiinden çekildikten sonra hükümet yöneticilerimiz, Tanzimat sonrasında dönem dönem farklı batılı devletlerle birlikte yürüdüler. Tanzimat'ta Fransız ekolü ağır basarken kısmen Abdülhamid ve esas itibariyle İttihatçıların hükümranlığında gözde ülke Almanya'dır. Uçları yukarı kalkık bıyıklar dahi Alman modasının rüzgârıyladır. Sonraki zamanlarda sırasıyla İngiltere ve Amerika gelir. Almanya üst başbakanı/şansölye Gerhard Schröder Türkiye'deydi. Sempatik davranışlarıyla ilgi topladı. Sofrada şarap kadehini korumasıyla iade edip Türk başbakanı Tayyip Erdoğan'la su bardağını kaldırmasındaki medeni davranışı unutulmayacaktır. Tarihten gelen bu kadar yakınlığa rağmen, Alman hükümetlerinin başbakan derecesindeki bir ziyarete 11 yıl ara vermesi düşünülmeye değer. Peki şansölye Schröder neden geldi? Elbette Almanya'nın menfaati için. Bundan daha tabii ne olabilir? Bir yabancı devlet adamı, ülkesinin menfaati için gelir, görüşür, iki tarafı da tatmin edecek neticeleri elde etmeye çalışır. Schröder'in ziyaret zamanına bakalım: Nelere denk geliyor? Türkiye'de uzun zamandan beri ilk defa tek başına bir iktidar vardır. Rusya eski gücüyle Kafkaslar ve Orta Asya'da değildir. Amerika Irak'tadır. Türkiye komşularıyla son 40 yılda olmadığı kadar iyidir. Türk ekonomisi tekli enflasyon rakamlarına doğru seyretmektedir. Almanya'da 4 milyon civarında Türk yaşamaktadır. Bunlar artık gurbetçi değil, Avrupalı Türk'tür. 600 bin kadarı Alman vatandaşıdır. Bazı Türkler Alman ekonomisinde söz sahibi müteşebbislerdir. Alman vatandaşı Türkler, Alman seçimlerini diledikleri yöne çekecek güce gelmişlerdir. Ankara, bu gücü yönlendirecek rahatlığa sahiptir. Diğer taraftan, Türkiye AB'ye girmek istemektedir. Buraya girmesinde Almanya'nın önemli rolü olacaktır. Kıbrıs'ta çözüme ilk defa bu kadar yaklaşılmıştır. İki kutuplu dünya tek kutupluya dönmüş kutbun biri boşta kalmıştır. Bunlar ve sayılacak daha birçok sebepten dolayı Almanya ve Türkiye iç içe geçmiştir ve birbirine ihtiyacı vardır. Kim ne derse desin, Almanya'nın gönlünde o diğer kutbu doldurmak yatmaktadır. Almanya mı AB mi? Almanya'ya sorarsanız kendisi. Enver Paşa'dan Tayip Erdoğan'a Haydar Paşa Garından İskenderun Termik Santraline Almanlarla uzun bir geçmişimiz var. Gerhard Schröder, burada iken Türkiye'nin AB'ye üye olması için üstüne düşeni yapacağına dair söz verdi. Bu sözünü tutması gerekir. Biz onların hatırına bir imparatorluğu kaybettik. Onlarca yıl içimizin karıştırılmasına sabrettik. Yiğit düştüğü yerden kalkar. Bu bakımdan bize çok büyük bir borçları var. İkinci olarak da konjonktür gereği buna mecburlar. 11 yıl ara verilmiş fakat iyi bir başlangıç yapılmıştır. Türk genç nüfusu, Türkiye'ye de Almanya'ya da dinamizm kazandıracaktır. Eğer kendi içine kapanık bir Almanya'yla yetinerek zamanla Doğu Almanya'ya dönüşmek istemiyorlarsa Büyük Ortadoğu laflarının edildiği bir zamanda Türkiye'yle müşterek hareket etmek zorundalar. Almanlar da bunun farkında. Onun için Berlin'le Washington Anadolu üzerinden bilek güreşindeler. Biz kimin yanında yer alacağız? Kendi yanımızda.