Türkiye asla İranlaşmaz

A -
A +

Türkiye, asla İranlaşmaz. Türkiye, asla İranlaşamaz. Türkiye'nin İranlaşması mümkün değildir... Asla ve kat'a!!!... Bu görüş, bu tez doğru. Hem de mutlak doğru. Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, IV. Murad başta olmak üzere Osmanlı Padişahları, İran'la hoşça vakit geçirmek için mi harp ettiler? Unutmayınız onlar, aynı zamanda halifeydi, halifeyi ruyi zemin/Dünya Müslümanlarının vekili. Buna rağmen harpler oldu. Harblerin sebebi İranlaşmaya, diğer bir ifadeyle şialaşmaya mani olmaktı. Şia misyonerliğine, Şah Kulu propagandasına karşı duruştu. Tarih içindeki tabiî dış politika seyrimiz, Osmanlıdan beri böyledir. Binaenaleyh, bugün baş örtüsünü şu veya bu şekilde bağlamanın sonunda İranlaşmayla noktalanacağına dair ileri sürülen iddialara iştirak etmek kat'iyyen mümkün değildir. Laikliğin sonu geldi diye kuşkularını dile getiren iddia sahipleri ikiye ayrılmakta: Samimi olarak korkanlar. Politika yapanlar. Bir kere ve bininci kere tekrarlayalım ki radikaller, marjinaller, fanatikler, mutaassıplar... Hangi kelimeyle ifade ederseniz ediniz. Orta yoldan, sağduyudan uzaklaşmışlar. Her zümre, cemiyet, cemaat, inanç ve dinde vardır. Ancak bunlar geneli temsil edemezler. Futbolda da vardır. Bir inanç sisteminde d e. Hatta devlette bile. İttihat Terakki nedir? Bir fanatik grup değil mi? Onlar değil mi bir koca devleti 5 yılda tasfiye eden. Bu hazin neticeyi isterler miydi, niyetleri bu muydu? Hiç alakası yok. Ama kapıldıkları fanatizm gözlerini kapamıştı. Namazında, niyazında, tesettüründeki büyük çoğunluğun/ kahir ekseriyetin laiklikle, rejimle, Atatürk'le kavgaları yoktur. Bir dönem, soğuk savaşın hakim olduğu zamanlarda komünizmin ülkemize zerk edilmeye çalışıldığı seanslarda bu ülkeye İslamcılık, İngiliz laboratuarlarında reformize edilmiş İslam anlayışı da zerk edilmeye çalışıldı. Bu aslında uzun süre laikliğin dinsizlik tarzında yorumlanmasının açtığı boşluktan doğdu. Bin yıldır yaşadığımız İslamiyet alanında boşluk doğunca bu boşluğu Mısır, Suudi, Suriye, Irak kaynaklı ideolojileşmiş, taşeron inanç düzenlemeleri almaya kalkıştı. Yetmedi Humeyni devriminden sonra oraya özenen şaşkın arayışlar da görüldü. Tabeladaki "İslam" kelimesi her şey sanıldı. Fakat kök sağlam olduğundan bu yanılmalar kısa sürdü. Sosyalist yanılmalardan dönüşler gibi İslamcı ve türevleri yanılmalar da terk edildi. 15 Asırlık İslam ve bin yıllık Müslüman Türk tarihinin hiçbir gününde İslamcılık diye bir tabir yoktur. Bizde bu da İttihat Terakki kalıntısı bir fikir fosili. Kök ehl-i sünnet/Sünni Müslümanlıktır. Bu toprakları yoğurup şekillendiren mânevî müessir odur. Büyük Selçuklu Sultanlığını, Anadolu Selçuklu Sultanlığını, Devlet-i aliye-yi Osmaniye'yi, Hindistan'daki Timur Oğullarını ayakta tutan kimya bu olduğu gibi Türkiye Cumhuriyetinin metafizik perçinleri de yine bu orta yol inanç sistemidir. Bu topraklar insanı, "devletim laik, ben onu öylece seviyorum ama elhamdülillah kendim de Müslüman'ım" demiştir, demektedir. Bunun bir başka örneği yoktur. Bunda da temel sebeplerden biri ehli sünnetin u'lül emre itaati emreden, isyanı haram sayan ilkeleridir. Bu yüzdendir ki, kendine güven duyma hasletinden dolayıdır ki Türkler aynı zamanda Avrupa'yla, batıyla da iç içe olabilmişlerdir. Üniversiteye baş örtüsüyle girilecek diye laiklik zede aldı, hatta bitiyor yollu kuşku duyanlardan büyük çoğunluk bu gerçekleri bilmiyor, anlatılması lazım. Azınlık ise ne derseniz boş. Onlar politikalarıyla, cambazlıklarıyla rantları, unvanları, makamları mevkileri kısacası menfaatleri uğruna laikliği de Atatürk'ü de TSK'yı da, rejimi de kullanmaya kalkışmaktalar. Diğerleri saf, bunlar müraidir. Azınlıkla uğraşmak boşa vakit harcamak olur. Samimi kitlenin rahatlatılması lazım. Türkiye'miz ne İran olur ne Malezya, biz nev'i şahsına münhasır/ özgün bir memleketiz. Ayrıca şu da şık olmuyor. Adı geçen devletlerin de rencide edilmemesi icap eder. Hayat tarzları, rejimleri bizden farklı diye hakaret unsuru olarak değerlendiremeyiz. Bizim iç barışımızı muhkem/sarsılmaz hale getrime gibi bir derdimiz ortada. Onun için yakın tarihin acılı günlerinden ders almak adına hükümetin, devam edip gelen yanlışlıkları tamir gibi bir ödevi var. Yapılan da bundan ibaret. AB ile entegrasyon zorlamasındayken... Türkle Kürt. Sünni ile Alevi. Başı açıkla başı kapalı tefrikası/ayrışması yapamayız. Biz 1000 yıl bunu yapmadık. Herkes kendi tercihi/ iradeyi cüz'iyyesi içinde hür yaşadı. Biz devlet-i ebed müddetiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.