Türkiye, slogan cumhuriyeti değil

A -
A +

Çağlayan mitinginde dile getirilen iki tesbiti göz ardı etmemek lazım. Hatipler, merkez sağ ve merkez solun bölünmüşlükten kurtularak aralarında birleşmeleri gerektiğini dile getirdiler. Görüş şu bakımdan önemli, şayet iktidarın solunda ve sağında boşluklar olmayıp da bu partiler mecliste bulunarak muhalefet kendi zemininde yapılabilseydi bu gün Tandoğan'da, Çağlayan'da bu toplantılara ihtiyaç kalmazdı. Zira oralara giden insanlar, kendilerini TBMM'de ifade imkânı bulacaktı. Bu da gösteriyor ki seçim barajı yüksek. Çok yazdık bir kere daha dile getirelim, önce yüzde 7'ye düşmesi, sonra yüzde 5'te sabitlenmesi lazım. DTP endişesiyle bundan çekinmemeli. Bu parti meclise girse ne çıkar? Bir hizmeti, destek aldığı tabana faydası olmadığı takdirde Kürtçe kasetlerin serbest bırakıldığında elde kalması gibi bir sonraki seçimde seçmen tarafından elenir. İkinci dinlenebilir tez ise darbelerin çare olmadığı, problemlerin demokratik kurallar içinde çözülmesi gerektiğine dair sözlerdi. Buna katılmamak mümkün değil. Çağlayan'da konuşanlar 3 kişiydi, üçü de kadın hatipti, üçü de akademisyendi. Konuşmacıların bu bahsettiğimiz sözleri dışındaki her dedikleri... Ne yazık ki hatalıydı. Zaman zaman İslamiyet'e hakaretti. Popülistti... Sloganlardan ibaretti. Bu profesör bayanlara sormak lazım: Kaç yaşındasınız, kaç yıldır üniversitedesiniz, kaç eseriniz var, ülkeye ne yararınız dokundu? Öyle yüksek lisans, doktora doçentlik tezleri değil, eser. Tezler, zaten mecburen hazırlanan teknik çalışmalar?!!.. Kitle lokomotifin ardındaki katar gibidir. Ne yana dönse, hangi yola girse o tarafa gider. Kenardan soğukkanlılıkla bakıldığında ortada sadece slogan var. İşe yarar, dişe dokunur sözler gösterdiklerimizden ibaret. Bozuk bir saat bile günde iki kere doğruyu gösterir. Burada da iki doğru söz oldu. Sık sık övünürüz "Türkiye muz cumhuriyeti deği!" E, peki slogan cumhuriyeti mi? Nerede fikir üretmek, sorumluluk? Başkalarının inançlarına, fikirlerine, saygı? Kalabalık tek başına her şey olamaz. Tarihî günlerde bir maça da 100 bine yakın seyirci toplanabiliyor, "ölmeye ölmeye geldik!!!" diye bağırabiliyor. "Buradan çıkış yok" gibi tehditler savruluyor. Kitlenin önüne düşenlerin maç amigosundan kalite farkı olması lazım. Bir hadise olacak diye elimiz yüreğimizdeydi. Şükür ki her ikisinde de hiçbir yurttaşın burnu kanamadı. Ancak bu bir sonrakinde, hatta çok küçük bir mitingte -Allah göstermesin- üzücü şeyler olmayacağı anlamına gelmez. "Kadınlar el koydu" gibi gazete manşetleri atılıyor. Bu kadınlar tesettüre ileri-geri laflar ettiler. Cumhurbaşkanın eşinin başında ne olduğu, olacağı sade vatandaşın umurunda değil. Eşinin başı açık biri Çankaya'ya çıksa, bir süre sonra "firs lady" kanser olsa, aldığı ilaçlar yüzünden de saçı dökülse o vakit ne yaparsınız? Sokaklara koşup "Cumhurbaşkanı istifa!" mı diyeceksiniz? 2.5 milyon işsiz var. Millet bunun derdinde. O hanımlar neden işsizlik için yürümediler de bugün ideolojik, duygusal, abartılı sloganlar atmaktalar? Çare, yürümekse, meydanlara yüz binleri yığmaksa başkaları 10 kat fazlasını yapacak güçte. O zaman yeniden eski kamplaşmalar dönemi başlamaz mı? Hani marjinallikler terk edilmiş, kayıp yıllardan ders alınmıştı? İdeoloji, slogan, kavga... Hep kaybettirdi. Slogan değil diyalog lazım. İnsanlar konuşa konuşa. Eğer bir konuşma yoksa, konuşma olmadığı için de mesafe varsa, hırçınlık, hakaret ve ayağa düşmüşlük varsa . O zaman herkes kabahatlidir. Bir kesim, Atatürk, laiklik, Cumhuriyetle bir kavgası olmadığını, 70 milyonun kardeşçe, insanca yaşaması dışında bir gayesi bulunmadığını demek ki anlatamamış. Her 10 yılda bir geçmiş senelere oturup ağlamaktayız. Bugünler için de ağlamayalım. 70 milyon aynı gemide.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.