AB anayasası için sandığa giden Fransız seçmen, "hayır" dedi. Bu netice bekleniyordu. Buna rağmen referandum neticesi "şok" olarak karşılandı. Şok sayılmasının sebebi Fransa'nın AB'nin kurucularından olması. Fransa devlet başkanı Jacques Chirac, bir yıl evvel çoğunluktaki mecliste oylama ile neticeye gideceğine ileriye dönük başkanlık hesapları uğruna kumar oynadı. Her kumar gibi bu "kumar" da kaybedildi, Fransızlar anayasaya red oyu verdiler. Niçin red? Ortak kanaat şöyle. Fransa'da ve Avrupa kıtasında işsizlik artmıştır. ABD'nin sürece karışması vesayet gibi telakki edildiğinden reaksiyon görmektedir. Türkiye'nin de AB'ye girmesine muhalefet edilmektedir. 70-75 milyonluk dev bir Müslüman nüfustan ürkmekteler. Her ne kadar referandum, Türkiye'nin AB'ye üyeliğine dair doğrudan bir oylama olmadıysa da çok farklı da olmadı. Bazı yorumcularsa çıkan neticenin uzun vadede Türkiye'nin lehine olacağını ileri sürmekteler. Her ne olursa olsun. Sonuç, beklenmeyen olmasa da istenmeyen bir tablodur. İşin kötü tarafı, Fransa'nın da Avrupa Birliği'nin de ikinci bir planı yoktur. En azından bugün için yok. Uzun zamandır konuşulan ve sonucu önceden tahmin edilen böylesi ciddi bir meselede B planı olmaması şayanı hayrettir. Türk halkı da Türk hükümeti ve finans çevreleri de gelişmeyi soğukkanlılıkla karşıladılar. Yapılması gereken de buydu. Hakikaten referandum Fransa'nın iç işidir. 3 Ekimde başlayacak müzakereler AB ile yapılacak. Türkiye'nin muhatabı AB ve Fransa, Almanya gibi üye devletler. Böyle olsa bile ortaya yine de küçümsenmeyecek bir pürüz çıkmıştır. Bir halkın çoğunluğu "sizi istemiyoruz" demektedir. Onların böyle konuşmaları kendileriyle de kalmayacak. Fransa'daki tavır, Hollanda, İngiltere, Almanya'yı da etkileyecek. Üstelik Almanya, iktidar değişikliğine de gidiyor. Erken seçim sonrası kurulacak yeni iktidar Türkiye'nin tam üyeliğine karşı bir heyetten meydana gelecek. Nitekim Fransa'da referandumun, Almanya'da seçimlerin dolaylı da olsa Türkiye aleyhine tecelli etmesi bazı aydınları "bu iş bitti" fikrine sürüklemiştir. Onlara göre iki kurucu büyük devlete, Almaya ve Fransa'yı aşarak AB'ye tam üye olmamız mümkün değildir. Bu karamsar tahmin orada kalsın. Fakat bir başka gerçek Türk hariciyesinin dile getirdiğidir. Bu aleyhte gelişmeler müzakerelere tesir etmeyecektir. Nitekim bir başka aydın grubu da Portekiz ve İspanya misallerini vermekteler. Haksız da değiller. Aynı avam Avrupalı onları da Avrupalı saymıyordu. Bugün AB içinde etkin konumdalar. El ne derse desin, kim ne derse desin. Biz hangi yoldayız ona bakalım. Doğru yoldaysak ne gam. Mühim olan tarih alarak müzakereleri başlatmaktı. Müzakereler başlayacaktır. Müzakereler başlayınca da yıllar sürecek. O zamana kadar köprülerin altından çok sular akar. Avrupalı kendisi de biliyor ki Türkiye tarihte Avrupa'daydı. Bugün de milyonlarca nüfusuyla Avrupa'da.. Türkiye'nin Türk hükümetinin işi hep sıkı tutması, her halükârda geri adım atmaması gerekiyor. Diğer taraftan ABD de bunu bir fırsat sayacaktır. Son zamanlarda Türk kamuoyunda kaybettiği prestijini Türkiye'nin AB'ye girmesi için Avrupa devletleri nezdinde diplomatik baskılar yaparak telafi etmeye çalışacaktır. Amerikan hükümet sözcülerinin iddiası yabana atılamayacak cinsten. Türkiye'yi dışlamanız tehlikeli bir medeniyetler çatışmasına davetiye olur demekteler. Avrupa ve AB imtihanda. Sağduyu mu, fanatizm mi kazanacak? Sağduyunun kazanmasıyla insanlık kazanacaktır.