Sürpriz yok, yeşil ışık yandı, AB Komisyonu Türkiye ile müzakerelere başlanabileceğine dair ilerleme raporunu açıkladı. Dün, dünya gündeminin 1 numaralı maddesi bu gelişmeydi. Fransa ve Hollanda dışındaki komisyon üyeleri, müspet oy verdiler. Şayet onlar da yanımızda yer alsaydı Türkiye tulum çıkartacaktı. Buna rağmen ortada oy birliğine yakın bir oy çokluğu vardır. İtibarımız açısından fevkalade bir tablo. Buna rağmen yanan yeşil ışık dar bir cadde ışığı değil, karşıya geçmek uzun sürecek. Her ne kadar Verheugen ve Prodi 40 yıl beklemenin kâfi zaman olduğunu tekrar tekrar belirttilerse de yine de önümüzde çok zaman var. O kadar ki Türkiye tam üye olduğunda şu kadrodan bazıları siyaset sahnesinde olmayacaklar bile. AB Komisyonu da tescil etmiştir ki Ankara Kopenhag kriterlerine uymuştur. Bu sebeple dünden itibaren Türkiye, dünya liginde bir başka yerdedir. İlerleme raporu bir tescil belgesidir. Buna rağmen reformlardan geriye dönüş olmayacağına dair açıklama, hatta teyid beklemekteler. Bu kadar şüphe makul müdür? Hayır fazladır. Bir de müeyyide yahut şart var. Şayet demokratikleşme ve insan haklarında bir ihlal olursa müzakereler askıya alınacak. Hiç mühim değil, bekledikleri açıklama yapılır. İdam cezasını yeniden kabul edecek halimiz yok. Demokratikleşme konusunda bir eksik varsa telafi edilir. Bilerek ve istenerek insan hakkı ihlali ise düşünülemez. Bütün mesele kendimizden emin ve samimi olmamızda. Samimiyiz, bütün reformlar da vatandaşımıza hizmet için yapıldı. Sonuç, memnuniyet vericidir... Muhafazakâr demokrat bir kadro Türkiye'yi AB'ye taşımıştır, taşıyor. Meselenin en ilginç yanı budur. AB bunu anlamakta kısmen zorlanıyor. Onun için Erdoğan ve ekibini gizli açık çok test ettiler... Demek ki çalışınca, gayret edince oluyormuş. Geçen 40 yıla yazık, bize yeşil ışık yakan rapor, dünkü vilayetlerimiz, dünkü demirperde memleketi iki ülke Romanya ve Bulgaristan'a ise tam üyelik tarihi veriyordu. 40 yılı boşa harcayanlar tarih önünde mahcup olacaklardır. Koalisyonlarla çok zaman ve çok şey kaybettik. İlk müracaatı 1959'da yapan devrin hariciye vekili Fatin Rüşdü Zorlu, 1961'de İmralı adasına idama götürülürken Celal Bayar'a o günkü ismiyle Ortak Pazar olan AB hakkında brifing sunuyordu. Birkaç saat sonra hayatta olamayacak bir devlet adamındaki aşka bakınız. Aynı disiplin korunsaydı bu netice şimdiye kadar çoktan alınmış olurdu. Demek ki kabahat Avrupalılarda değilmiş, biz bir yerlerde hata yapıyormuşuz. Hatalar ortadan kalkınca kapılar açıldı. Her ne ise dikkatli olalım, kırmızı ışık yanmasın, trafik kazasına uğramayalım. Şimdi hedef, tam üyelik için iyi çalışıp sınıfları çifter çifter atlamakta. Bu millet üçüncü dünyalığa layık değil. Başarı, elbette hükümetindir, fakat ondan önce TBMM'nin, ondan da önce meclise güçlü temsil iradesi kazandıran Türkiye'nin.