Şöhretlerin hayatları kendilerine ait değil. İnsan adlı muamma varlık, şöhret olmadan evvel herkes kendini tanısın ister. Tanındıktan sonraysa rahat yüzü göremez. Bundan dolayı şu ekranları doldurup da şöhret olmak için olmadık kalıp ve kılıklara girenlere şaşmamak mümkün değil. Şöhret olmak kişinin hayatını pazarlamasıdır. Size özelin kalmaması demektir. Sadece siz değil, başkalarının da hayatınız üzerinde söz sahibi olmasıdır. Bu satırları yazmamıza şöhretli veya diğer söyleyişle ünlü pop müziği icracısı ve aynı zamanda "Minik Serçe" lakaplı Sezen Aksu'nun bir sözü sebep oldu. Bodrum'daki konserinde 2500 kişiye seslenen Sezen Aksu, şöyle demiş: "Benim şanla-şöhretle işim yok. Ne sanat, ne starlık, ne güç... Hepsi yalan, hayat gerçekten insafsız". Sevgili Peygamberimiz'in -aleyhisselam- bir hadîsi şerîfleri vardır. "Şöhret âfettir" buyururlar. Şöhret çok kere yakar-yıkar. Şöhreti ikiye ayırmak lazım. Bir, şöhret olmak için didinenler var, bir de hizmet ederken şöhret olanlar. "Deniz Feneri" diye bir dernek kurarak yurt içi ve yurt dışında binlerce aç, yoksul, felâketzede insana yardıma koşan Uğur Aslan şöhret olmuşsa kendisi ne yapsın? Son olarak bombalar yağarken Beyrut'taydı. Belki böylelerine "tanınmış simalar" demek daha doğru olur. Magazin dünyasındaki şöhret şeksiz ve şüphesiz bir felaket. İhtimal ki Sezen Aksu da bunu dile getirmekte. O şimdi işinin, şöhretinin zirvesinde bir isim. Fakat gidin bir de onun iç dünyasını tanıyın bakalım. Kim bilir orada ne fırtınalar kopmakta. O şöhret, o iş, o zirve kendisinden, hayatından, güzelliklerinden neleri alıp götürmüştür. Bu yüzden bazıları yuva kuramaz bazıları aile hayatını devam ettiremez. Bir sahte dünyadır. Alkışlar da sahte, hayran bakışlar da dostluklar da. Herkes, şöhret olmuşa özenirken o sade, mütevazı bir hayata hasrettir. Çünkü şöhretin hayatında çok kere üfürükten tayyareler uçar. Çok şey sanal, her şey yalandır. Onun için pop starı, sanat da starlık da şöhret de güç de hepsi yalan diye bir manifesto yayınlamakta. Bu Sezen Aksu'nun içten gelen samimi bir çığlığı. Adı Sezen Aksu da olsa bu taş gibi hakikat duyurulmaz. Biraz daha bunlardan dem vursa yavaş yavaş silinir. Bizim bir tek noktaya itirazımız var. Sanat yalan olamaz, yalan olan zaten sanat değildir. Ne Mimar Sinan'ın yaptıkları, ne Nedim'in yazdıkları ne Hattat Hamid Aytaç'ın çizdikleri yalan. Ne El Hamra, ne Süleymaniye, ne Tâç Mahal yalan. Onlar gerçeğin tâ kendisi. Bir kâzip/yalancı şöhret var, "üfürükten tayyare"dir. Bir de kıyamete kadar, hatta ondan öte giden hizmetler, sanatlar, sanatkârlar...