Vatandaş olmak, bireye önemli ödevler yüklemekte. Ne var ki doğu toplumlarında ve bu arada bizde o ödevler, yerinde kullanılmamaktadır. Biz ve bizim gibi olan toplumlarda şikâyetler hep kapalı mekânlarda geçer. Bunlar ya iş yeridir, ya kahvehanedir veya evdir. Sabahtan akşama şikayetler dile gelir. "Bunları buralarda konuşacağınız yerde ilgili makamlara bildirseniz" diye bir hatırlatma yaptığınızda vatandaş "başım belaya girer" diyerek çekingenliğini ortaya koyar. Lafta aslan gibi kükreyenler, sıra iki satır yazıya gelince yok olurlar. Bakınız Bilgi Edinme Hakkı diye bir kanun çıktı. İleri ülkelere mahsus bir imkân. Ama bu imkân, vatandaşımız tarafından pek kullanılmayacaktır. Vatandaşın katılımcı demokrasinin asli unsuru olduğunu fark etmesi, bundan dolayı sahip olduğu 'vasıtaları' sonuna kadar kullanması için ayrıca bir çalışmaya gerek var herhalde. Onun için Eskişehir SSK Hastanesi'ndeki bir güvenlik görevlisinin yaptığı takdire layıktır. Bu görevli, evlenmeyle alâkalı bir tv programıyla ona malzemelik yapan kişilerin davranışlarından çok rahatsız olmuş. Fakat rahatsız olunca bunu, mesai arkadaşlarıyla, ev halkıyla, kahvehanedeki dostlarıyla sabah akşam konuşarak boşa nefes tüketmemiş. Tutmuş rahatsızlığını Radyo Televizyon Üst Kuruluna bir dilekçeyle bildirmiş. Yazıyı inceleyen kurul, şikâyeti haklı bularak şu ana fikirle başlayıp devam eden sorumlu bir gerekçe ortaya koymuş. ''Evlilik gibi önemli bir kararın bir yarışma konusuna indirgenip, genç erkek ve kadınların beden ve kişiliklerinin bir meta şeklinde teşhirinin ve eş seçiminin bir oyun gibi sunulmasının, kitle iletişim araçlarının toplumsal sorumluluğu ile bağdaşmadığı..." Evet, en mukaddes varlığımız aile, birtakım reyting kepazelikleri uğruna mahvedilmekte. RTÜK'ün isabetle ifade ettiği gibi eş seçimi bir oyun gibi sunulmaktadır. Savunmayı da inceleyen üst kurul, 1 günlük sembolik bir kapatma cezası vermiş. Doğrusu bu kadar cesur bir gerekçeden sonra kesilen ceza dağ-fare misalini hatırlatmakta. Buna rağmen bir cezadır. Müeyyidedir. Mes'uliyete davettir. Bunu başaran da bir hastanenin kapısında güvenlik için duran bir genç insan. O güvenlik görevlisi hiç farkında olmadan bütün toplumu koruma işini yerine getirdi. Her vatandaşın bu hadiseden ibret alıp ders çıkartması gerekir. Beğenmediğin tv programını, radyo cıvıklığını seyretmek dinlemek zorunda değilsin. Temiz medya istemek, aileni, oğlunu kızını korumak hakkın var. Bilgi yarışmasıyla kıç sallama arasında hangi ilmî münasebet mevcuttur? Bunu sormalısın. Zarar veren, bizim hayatımızla uyuşmayan programların yayından kaldırılması için neden mücadele vermeyeceksin? Beğenmediğin gazete haberini şikayet edeceğin yerler belli. Hiçbir emek mahsulü olmayan köşe yazısını bir saman yığını gibi sunan sözde yazar aslında seni hafife almaktadır, bunu da şikâyet etmelisin. Devlet dairesinde memur, senin verginle orada. Seni azarlamaya hakkı yok. Böyle bir şey yaparsa hakkını aramalısın. Seni aldatan pazarcıyı, vazifesini vaktinde yapmayan belediyeyi, yolu kirleten oto sürücüsünü senin iraden hizaya getirecektir. Demokrasi bütün bunların toplamı. Yoksa 5 yılda bir sandığa gitmekten ibaret değil. Adamlar evinin içine kadar girmiş cirit atmakta, kılın kıpırdamıyor. Şikâyete gelince üstad kesiliyor, icraata gelince yok oluyorsun. Çünkü sen "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" sözüyle uyuşmuşsun. Hayır o yılan sana bugün olmasa bir gün dokunur. Öyleyse önce vatandaşlığını, sonra insanlığını hatırla ve gereğini yap. Bunlar demokratik hayatın alfabesidir.