Viyana aşıldı, 3 Ekim tarih oldu

A -
A +

AB'ye müracaatımız 2004'te 41 yılı buluyordu. 41, daha doğrusu ilk müracaatımız olan 1959'u esas alırsak 45 yıl olmuştu. Yarım asra yakın zamandır AET, AT ve sonunda AB adını alan birlikle temas halindeyiz. Böylesine bir süreçten sonra geçen sene 17 Aralıkta müzakere tarihi almamız büyük sevinç vesilesi olmuştu. Arka arkaya gelen krizler, meydana gelen depremlerden bunalan millet kendine geldi. O günden bu yana 3 Ekim 2005 bekleniyordu. Fakat 2/3 Ekim tarihleri arası gece ve gündüz çok uzadı. Viyana sancısı yaşanıyordu. 17 Aralıktaki sevinç, her ân hüsrana dönebilirdi Gözler, dikkatler, pazar akşamı Lüksemburg'daydı. AB Bakanları, bu küçük memlekette önce akşam yemeği yiyecek, sonra müzakere çerçevesini konuşacaktı. Avusturya, diğer 24 devlete verebileceği kadar sıkıntı verdi. Herhalde dışişleri bakanları yediklerinden de bir şey anlamadılar. Ortada tuhaf bir manzara vardı. 24 ülke orta çapta bir devlet olan Avusturya'yı ikna edemiyordu. Uzunca süre her şey sisler gerisinde kaldı. Türkiye'de halkın ümitleri tükenmek üzereydi. Akıllara şüpheler yığılmaya başlamıştı: Avusturya, Hırvatistan'ı bahane ediyordu. Yoksa diğer 24 devlet de Avusturya'yı mı bahane etmekteydi? Viyana üçüncü kere bize yaptığını yapacak gibiydi. Tarihin ve talihin aleyhimize dönmesi Viyana önlerinden boynu bükük dönmemizden olmuştu. Şimdi o tarih ve talih tersine çevrilecekti. Yiğit düştüğü yerden kalkar. Türkiye, eteklerine düştüğü Viyana kalesinden zirveye tekrar Viyana üzerinden çıkacaktı. Avusturya da bunu seziyordu. AB'ye giriş kapısını açacak müzakerelerin başlamasını Viyana'nın rövanşı gibi telakki etti. Onun için inatla direndi. Tek başına 24 devlete kafa tuttu. Fakat sonunda kerhen de olsa kabul etti. Türkiye, 42 yıl veya diğer hesapla 46 yıl sonra müzakere tarihini aldı. Tabii ki önceki iktidarların da hak ve emekleri var ama bu zaferin altındaki imza AK Parti iktidarına aittir. İktidar ilk günden son dakikaya kadar işi gayet ciddi tuttu. Başbakanın pazar günü Kızılcahamam'da yaptığı konuşma Avrupa'nın kulaklarına küpe oldu. Türkiye'nin girmesiyle ya medeniyetler buluşacak veya AB ilelebet Hristiyan kulübü olarak kalacaktı. Türkiye'nin AB'ye girmemesinin ne demek olduğunu dönem başkanı İngiltere iyi kavradı. Türkiye kaybedilirse İslam âlemi, Kafkaslar, Orta Asya da kaybedilecekti. Halbuki birliğe girdiğimizde Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi AB küresel bir güç olacaktı. Türkiye'nin AB'ye dahil olmasıyla Avrupa, Amerika ve Pasifik arasında sıkışıp kalmayacaktı. Tarih sancılı doğdu. Önemli olan sancılı değil, sağlıklı doğumdu. Doğum sağlamdır. Sağduyu galip gelmiştir. Ülkemiz için hayırlı, AB için de geçmiş olsun. Orta çaplı bir Avusturya AB'ye kök söktürdü. Onun istediği gibi bir netice çıksaydı AB beş paralık olurdu. Bütçesiz, anayasasız bir AB bir de istikbalsiz kalacaktı. Türkiye artık Avrupa'nın istikbalidir. Çerçeve Belgesi, 3 Ekim'de tam gününde çıktı. Belgede imtiyazlı ortaklık gibi bir söz dahi yok. Ankara'nın hiçbir değişikliği kabul etmemesi vakar ve kararlılık ifadesidir. Hazmetme kapasitesi ise bizim meselemiz değil, teknik bir cümle. Direnen Viyana bu defa aşıldı, 3 Ekim tarih oldu. Şimdi hedef tam üyelik. 2015 tam üyeliği kazanma tarihimiz olmalı, buna kilitlenmeliyiz. Bu nihai zafer kuvvetli, istikrarlı, uzun ömürlü iktidarlarla olur. Türkiye o tarihe kadar iktidar değiştirmeyi aklından geçirmemelidir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dışişleri bakanı Abdullah Gül ve hariciye kadrolarımız, 3 Ekim zaferi için çok koşturdular, bu sebeple tebrike layıklar. Şimdi koşma sırası Baş Müzakereci Ali Babacan ve ekibinde. Müzakereler daha az çetin olmayacak. Herkes iyi hazırlansın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.