Avusturya cephesinden sanki 3. Viyana kuşatması yapılıyormuş gibi bir hava yayılıyor. Avusturya hükümeti, AB dönem başkanlığını İngiltere'den aldı. Alır almaz da başbakan Wolfgang Schüssel ve Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik vasıtasıyla dünya medyasına konuşmaya başladılar. Dedikleri özetle şu: -Türkiye, geri kalmış bir ülke. Üstelik kalabalık. Hem Müslüman da. Türklerle müzakereler asıl şimdi başlayacak. Bu tarih şubat veya mart olabilir. Müzakerelerin ne zaman biteceğine gelince hiç belli değil, ucu açık. Türkiye'nin tam üyeliğine kesin gözüyle bakılamaz. İmtiyazlı ortak da olabilirler. Sözleri ve niyetleri bu. Bir de gayretleri var: AB dönem başkanı Avusturya'nın başbakan ve dışişleri bakanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin önüne set çekerken başkalarına yol açmaktalar. O başkaları Romanya, Bulgaristan, Hırvatistan ve yeni müracaat eden Makedonya devletleri. Bunlara yaklaşık tarihler de veriyorlar. Romanya ve Bulgaristan 2007'de, Hırvatistan 2008'de ve Makedonya da ondan hemen sonra. Yarım asırdır bekleyen Ankara'ya "kolay gelsin" demekten başka ne düşer? Hırvatistan'ı zahir Bosnasarayı'nda yaptıklarından dolayı mükafatlandırmak istiyorlar. Tartışılması gereken şudur: Bu Avrupa Birliği ismindeki kurum bu kadar zayıf mı? Her dönem başkanı onu istediği tarafa çekebilir mi? Böyle kurum olur mu? Bir kurumun prensipleri olmaz mı? Belli ki Avusturya tarihi ve dini sebeplerden dolayı Türkiye'ye karşı sert tavır koymakta. Hâlâ 1683'ü unutmamış. Osmanlı Türkleri, Viyana'dan dönmüş olsalar bile Avusturya'nın şuur altı bugün de o korkuyu yaşamakta. Sanki Türkler AB'ye üye olmuyor da AB'yi fethe gidiyor. Halbuki kendi aralarında da bir dünya dolusu mezhep, ve ırk çatışmaları yaşadılar. Onların iç boğuşmaları Türkiye ile muharebelerinin on katı. Buna rağmen Hırvatistan'a "evet", Türkiye'ye ise "belki, evet ama fakat şey" teraneleri. Geçenlerde seyrettiğimiz bir tiyatro oyunu Bosna savaşında ırzına geçilen bir kadının buhranlarını konu almaktaydı. Bir sahnede yazar, mağdure kadının ağzından şöyle haykırıyordu "Allah cezasını versin bütün 'amma'ların!" Üstelik de bu bir Avusturyalı yazardı. Avusturyanın bu yaptığı olgun bir davranış değildir. Tarih, tarihçinin malzemesidir. I. ve II. Viyana Kuşatmaları müşterek tarihimiz. Benzerlerini Macarlarla da yaşadık. Onlar kendi ordularını yenen Kanuni Sultan Süleyman'ın heykelini diktiler. Bir kere düşünmek lazım. Viyana AB için ebedi dönem başkanlığını ele geçirmemiştir. Dolayısıyla bütün hile ve hünerler devreye sokulsa bile müzekere sürecimizi topu topu 6 ay geciktirebilirler. Bu arada herhalde Ankara da armut toplamakla meşgul olmayacak. Dönem başkanı bile olsa Avusturya tek karar mercii değil. Onun için bay Schüssel ve bayan Plassnik'in yaklaşım tarzı yanlıştır. Türkiye ile dostluğu geliştirme yerine soğuk duruşları tercih etmek Avusturya'ya sadece ziyan verir. Bu başbakanla dışişleri bakanı, tutumlarını Avusturya'da yaşayan binlerce Türk'e nasıl izah edecekler?. Fırsatçılık güzel değil. Yakışmıyor da. Türkiye için "geri kalmış vs" tabiri kullanmaları ise inciticidir.