"Derin devlet" laflarıyla "devlet" kavramının yıpratılmasından korkarız. "Devletçi" zihniyette olmak başka, devletin üzerine titremek başka. Devlet, hele hele şu stratejik noktadaki Türk milleti için olmazsa olmazlardandır. Allah, kimseyi devletsiz bırakmasın. Devletin suistimal edilmesi, devlet imkânlarının kötüye kullanılmasıyla devlet düşmanlığı birbirine karıştırılmamalı. Ailesiz kalmanın, eşsiz-dostsuz kalmanın, sokakta kalmanın, hürriyetsiz kalmanın, devletsiz kalmanın ne demek olduğunu ancak çeken bilir. Bu dediklerimizin anlamını Filistinlilere sorun. Doğu Türkistanlılara sorun. Iraklılara sorun. Devlet, çatıdır. Çökerse herkes altında ezilir. Devletin çökmesi milletin tutsak, vatandaşın şerefinin beş paralık olmasıdır. Bunun som idrakinde olan ecdadımız zor zamanlarda "ya devlet başa ya kuzgun leşe" diyerek devleti kurtarmıştır. Devlet kelimesi birçok deyim ve atasözüne konu olmuştur. "Din-ü devlet, mülk-ü millet". "Devletin daim olsun". "Devletlu sultanım". "Devlet-i ebed müddet" gibi. Bizim millet hayatımızda devlet önünde mahviyet vardır. Avrupa'da, ise kral, "devlet benim" der. Elbette gelinen çağla, devlet anlayışı, ferdin hukuku kavramları gibi alanlarda çok şeyler gerçekleşti. Elbette ve elbette önce insan, önce insanın hakları. Önce birey. Zaten devlet de onun için değerli. İnsanı, insanın hakkını korumak, hukuku adil biçimde taksim etmek için üstün bir erke, güce, kudrete ihtiyaç vardır, devlet üzerinde ittifak edilen bu mânevî kudretin adı. Hal böyle olduğu halde şu günlerde izler birbirine karıştı. Ortalık toz duman. Herkes konuşmakta. Hakaretler havada uçuşuyor. "Katil devlet" ithamları işitiliyor. İşte bu ortamda birden "derin devlet" münakaşası alevlendi. Derin devlet var mı? Nedir, nasıl olur, nerede ikamet eder? "Derin devlet" bir çete mi, devletin kendini savunma mekanizması mı? Bakınız hep demişizdir, bir müessesenin aslı ile bozulmuş şeklini birbirine karıştırmamalı. Her ne kadar "derin devlet" bir müessese, kurum değilse de varlığı inkâr edilemez. Devletin zor zamanlarında, hukukla, meşru yollarla netice alamadığı durumlarda kendini müdafaa ve devamlılığını temin etmek için müracaat ettiği bir mekanizmadır. Asala teröristlerinin elçilerimizi ekin biçer gibi biçtiği bir zamanda onlara anladıkları dille böyle cevap verilmiştir. Böylesi çetin zamanlarda devlet için çalışan kadroların fikir, karar ve icra organlarında devletin ilgili bütün kuruluşlarından temsilciler olur. Tahsisat-ı mesture/örtülü ödenek aynı zamanda bu maksat için vardır. Bu mekanizmada yer alanlardan bazılarının sonradan bağlarını koparıp kendi başlarına asıp-kesmeleri "devlet benim" diyen kralın gururuyla mağrurlanmaları ise "derin devlet"in çürümüş, tefessüh etmiş, kokuşmuş halidir. Enver Paşa'nın Babıali baskını denen toplantı halindeki kabineyi basması, kan dökmesi buna bir örnektir. Yakın zamanlarda da vaktiyle "derin devlet"te hakîkaten hizmetler yapmış bazılarının mafyalaşması, uyuşturucuya kadar bulaşması da keza aynı örnekler cümlesindendir. Bunlar, bazen kendilerini meşru devlet kurumlarının da üstünde görerek kendilerince devlete nizam vermeye kalkışırlar. Ne de olsa devlet onlardır. Devlet, zaruret halinde nadiren ihtiyaç duyulan "derin devlet" ile derin devletin imkânlarını, yetkilerini, nüfuzunu kendine yontan, devlet sırtından semiren, kendine etraf edinerek devlet içine çöreklenen çeteleri birbirine karıştırmamak lazım. Onlar derin devlet vs. değil. Doğrudan doğruya zorbadır. Çetedir. Mafyadır.