Aynı gün iki haber arka arkaya geldi. Birinci haber, bir İngiliz vatandaşıyla alakalıydı. Adam, bir miras talebiyle ortaya çıkmıştı, iddiasına göre dedeleri, 1895'te İzmir Uzunada'da bir Rum kadından bir ev satın almış. Bu mirasçı, şimdi onun peşindeymiş. Üzerinde hak iddia edilen yer bugün TSK'nın kullandığı bir alanda olduğundan talep, Milli Savunma Bakanlığına yollanmış, bakanlık da aidiyeti itibariyle Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'ne sevk etmiş. Bu makam, verdiği cevapta tasarrufun 1917 öncesine ait olması sebebiyle bir işlem yapılmasının mümkün olmadığını beyan etmiş. Kim bilir kimin ortaya sürdüğü İngiliz, elbette menfi cevap bekliyordu. Dava açabilmek için bu cevaba muhtaçtı. Fakat, verilen karşılık, şayet bundan ibaretse hiç de sağlam gerekçeli olamamış. Devlette devamlılık esastır. Hele hususi mülkiyet daha hassas. Osmanlı devletinin her sahada mirasçısı olup da sıra hukuka gelince o devrin yürürlükteki hukukunu bügün yok saymak mümkün mü? Şimdi Kıbrıslı Rum kadından başka bir de bir İngiliz karşımıza çıkarsa bunun sonu nereye varır? Diğer habere gelince... O daha vahim. Suriyelilerle Lübnanlılar Adana, Mersin ve Hatay bölgesinden, bazı yabancılar GAP, Kapadokya, Doğu karadeniz, Van, Kars gibi yerlerden mülk edinmekteymiş. Daha iyi ya yabancı sermaye geliyor. Ne var ki işin iç yüzü fevkalade farklı. Bu yabancıların içinde batıdan kimseler olduğu gibi Filipinli ve Güney Afrikalılar da bulunmaktaymış. Belli ki arkalarında Ermeni, Yahudi ve Rum zenginler, bulunmakta. Şüphe çekmesin diye alakasız milletler devreye sokuluyor. Bir zamanlar da Patrikhane'nin emin adamları vasıtasıyla Fatih'te haylice gayrimenkul edindiği tartışılmaktaydı. Turgut Özal başbakanken yabancılara mülk satılmasıyla alakalı kanunu Anayasa Mahkemesi iptal etmişti. O zaman buna hep beraber hayıflanmıştık. Çünkü bütün dünyada yabancı sermayeyi çekme yollarından biri mülk satışıdır. Neticede mülk el değiştirse de satılan mal, alışverişin cereyan ettiği memlekette kalmaktadır. Nitekim, bizim vatandaşlarımız da Almanya, İngiltere, Amerika gibi yerlerde gayrimenkul satın almaktalar. Araplar ve daha başkaları da buralardan mal-mülk almakta. Bu doğru, ancak başka doğrularımız da var. Türkiye ne Almanya, ne İngiltere, vs. Onların durumuyla bizimki apayrı. Topraklarımızda bugün dahi hak iddia edenler var. Onun için çok uyanık olmak zorundayız. Kuşkucu davranmak sadece tarihten gelen kaygılarımızdan değil. AB Türkiye'ye yabancılara mülk satmak için baskı yaparken, Bulgaristan, Macaristan ve benzeri devletlere tek kelime etmemektedir. Yabancı sermaye gelecektir, gelmeli onlara mülk de satacağız ama, bu satışlar ideolojik maksatlara alet olmamalı. Satışların perde arkasında maceraperest ve kindar kimseler olmamalı. Niyetler nasıl anlaşılacak? Gayet zor. Elbette... Bununla birlikte unutulmasın. Devlet, zoru başarandır. Sevr projesi şarlatanlarıyla iyi niyetli alıcıları mutlaka ayıklamalı.