Yargı ıslahı

A -
A +

"Şeriatin kestiği parmak acımaz!" Sözü meşhurdur. "Allah'ın emir ve yasakları" demek olan "şeriat" uzunca bir dönem karalamaya maruz kaldı. Bir kısım okumuşlar, suikastte hayatını kaybetmiş cenazeyi camie götürürken bir taraftan da "kahrolsun şeriat!" diye bağırırlardı. Şeriati gözden düşürme kulu, Allah'tan uzaklaştırma projesinin bir parçasıdır. "Şeriatin kestiği parmak acımaz!" Kesilen parmak acımaz mı? Acır... Ne var ki hükmedilen karar, o kadar adildir ki cezayı alan mahkum da karardan razıdır. Hukuk, önce Tanzimat, sonra da Cumhuriyetle kırılmaya uğradı. "Kadi ola dâvâcı ve muhzır dahi şahid/ Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?" Ziya Paşa, hakimin şikâyetçi, zanlıyı tutup getiren kolluğun da şahit olduğu bir mahkemede verilen karara "adalet" denemeyeceğini hicvediyor. O günlerde kim bilir daha ne adaletsizlikler yaşandı? Artık şeriatin kestiği parmağın acımadığı, Sultanların muhakeme edildiği günlerden değerlerin birbirine girdiği günlere gelmiştik. Mecelle, işte bu kargaşada yapılabildi. Mecelle, Kur'an-ı kerimin uygulamaya/amele dair hükümlerinin maddeleşmesidir. Tam ismi Mecelle-i Ahkâmı Adliye'dir. Ahmet Cevdet Paşa'nın en büyük eseridir. Osmanlının hukuktaki Süleymaniyesidir. Dışarıdan kanun alınmasına karşı yükseltilmiş bir abidedir. Şayet, dünyada bir Hukuk nobeli var da merhum Ahmet Cevdet Paşa'ya hakkı teslim edilmediyse büyük haksızlık yapılmış demektir. Keza, geçen yıllarda paranın arkasına kızı Fatma Aliye Topuz'un yerine A. Cevdet Paşa'nın o babacan resmi konsa çok daha isabetli olurdu. Mecelle günlerinde herhalde daha başka hukuk çalışmaları da yapılmıştır. Ne varki Cumhuriyet rejiminde uzunca bir süre mazi, topyekun inkâr edilmişti. Mazi ile elifba, ilim ve eser köprüleri atıldı. Avrupa'dan kanunlar kopya edilirken bin seneye dayanan yerli hukuk mahzene mahkum edildi. Böylece İstiklal Mahkemelerinin dar ağaçları yükseldi. Türkiye, bugüne dek çok hukuk mezunu verdi. Fakat dünya çapında hukukçu çıkartamadı. Köklerinden koparılmış hukuk, hukuk değildir. Devlet, sadece kılıç gücüyle mi zirve oldu? O devirde şiirde Baki var idiyse hukukta da Ebusuud Efendiler vardı. Arapça, Osmanlı Türkçesi, Fıkıh, bir batı dili ve kendi kültürümüz derinlemesine bilinmeden Hukukçu olunamaz. Son senelerde adliye sarayları inşa edildi. Sırada o saraylardan herkesin razı olacağı kararların çıkması var. Halbuki bugün 'tutukluluk süresi' gibi meseleler tartışılıyor. Haksız yere tutuklama kararı veren yahut tutukluyu hak ettiğinden fazla içerde tutan veya verdiği hüküm adil olmayan hakime "hakim" denebilir mi? Hakimde hukuk vicdanileşmeli. Yargı paketleri gerekli. Ama asıl yapılması gereken hukukçu çıkartmaktır. Türkiye'den bugüne kadar her şey çıktı, hukukçu çıkmadı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.