Yargıyı kutsallaştırmak

A -
A +

Tarihî yapımızda devleti temsil eden padişahtan başka şu unsurlar mevcuttu. İlmiye, seyfiye, adliye. İcra padişahın emrindeydi. Tanzimat'tan sonra hayatımıza meclis de girdi. II. Meşrutiyetle yasama, yürütme, yargı erkiyle tanıştık. Önceki üçlemeden adliye bugün yargıdır. İlmiye üniversite, seyfiye ordu. Yargı, iki kademelidir. Halbuki eskiden bir de "istinaf mahkemeleri" denen ara mahkemeler mevcuttu. Onların ortadan kakmasıyla yük, yüksek yargıya bindi. Yargımızın hikâyesi ve hâli ve devlet düzenindeki yeri kısaca bu. "Yüksek yargı" derken Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay kastedilmektedir. Son üçü, Mahkemeyi Temyiz, Şûrayı Devlet ve Divanı Muhasebat ismiyle Osmanlı hukuk nizamında da vardır. Anayasa Mahkemesi ise DP'nin yok edilmesi üzerine böyle bir tehlikenin tekrar yaşanmaması için '61 ihdas edilmiştir. Uzun seneler, bu mahkeme parlamentonun, Danıştay hükümetlerin burnundan getirmişti. Günlük adli uygulamada avukatların çoğu, yerli yersiz "yüksek mahkeme" diye konuşmaktadırlar. Hatta onunla da kalmamakta bazen mübalağa ederek "yüce mahkeme" denmekte. Halbuki âli, yüce değil, yüksektir. Yüksek mahkeme, âli mahkeme cümlesinin tercümesidir. Yüce "teâlâ"nın karşılığıdır. Allahü teâlâ, yüce Allah demektir. Şayet mahkemeye yüce mahkeme derseniz ona ilahi bir sıfat izafe etmiş olursunuz. Bu hata sadece adliyede işlenmiyor. Üstelik yüksek kelimesine yüce anlamı verilerek basında ve siyasette saygı sınırı zorlanarak kullanılmakta. Yüce mahkemede kararlar Allah adına verilir, bugünse Türk milleti adına verilmekte. Unutmayınız. Mer'i/yürürlükteki hukuk beşerîdir. Aslı eski Roma'ya dayanır. Hakimler, savcılar da bu cemiyetin birer ferdidir. Ne uyguladıkları hukuk ilahidir, ne de kendileri insanüstüdür. Buna rağmen gündelik dilde böylesi tuhaf yakıştırmalar ortaya çıkmakta. O zaman törenlerde, şurada-burada adliye mensuplarını yüksek kırmızı yakalar içinde kaybolmuş halde yürürken görünce insan hisleri iptal olmuş, herkese tepeden bakan uzaylıları kutsal ayinde seyrediyormuş zannına düşmekte. Yargı/kaza hayatımızın olmazsa olmazıdır. Bu yüzden teamülümüzden anayasaya doğrudan intikal eden müesseselerden biridir. Fakat savcı da hakim de insandır, yanılabilir. Nitekim idam kararı infaz edildikten sonra asılanın suçlu olmadığı gibi vak'alar olmuştur. AK Parti'nin kapatılmasını talep eyleyen başsavcının iddialarında iler-tutar yan olmadığını anlamak için hukukçu olmaya hacet yok. Ortada vahim bir takdir hatası var. Hatadan dönmek fazilettir. Fakat hazineden bir günde kaybedilen milyarlarca YTL'yi kim ödeyecek? Kargaşa ve kaosa meydan vermemeli. Zararın neresinden dönülse kâr. Bu itibarla savcı, dâvâyı geri çekmeli, re'sen de emekliliğini istemelidir. Ayrıca herkes düşündüğünü konuşup yazabilmeli. Bir müessese hem mahkeme olacak ve hem de yazılıp konuşulanların etkisinde kalacak. Hakim, diye haklarımızı teslim ettiğimiz yetişkin insan, ilköğretim öğrencisi değil. Bu eskimiş yasak da kaldırılmalı. Serbesti olursa hakimler, ortaya konan fikirlerden istifade ederler. Yargı kutsallaşmamalı. Gerçeğe yakın durmalı. Türk milletine vekâleten yargılayıp hüküm verdiklerine göre millet iradesine uymayan hiçbir kararın değeri yoktur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.