Yarın seçim olsa AK Parti kazanır. 2007'de normal takviminde olsa yine AK Parti kazanır. Şu günkü ölçülerle bakıldığında 2012'deki seçimi kazanma ihtimali en yüksek olan parti yine AK Parti'dir. Türkiye, yakın zamanlarda ilk defa 3 dönem aynı partiyi iktidarda tutarak istikrarı kaçırmama basiretini gösterecektir. İstikrar eşittir huzur anlamına geliyor. Eğer vahim hatalar işlenmezse halk bu niyettedir. Bugün yüzde 9.9'luk kalkınma hızını yakalayarak Çin'i dahi arkada bıraktıysak bunun sebebi güçlü iktidar ve bu iktidarın sağladığı istikrardır. Vatandaş olanca şuuruyla bunun farkında. Bu başarıdaki en büyük pay, başbakan Tayyip Erdoğan'ındır. Bu millet kendi içinden çıkan, milletin her türlü değer hükmüne kalbden bağlı başbakanını sevmektedir. Buna rağmen şu bir gerçek ki yapılacak seçimlerde AK Parti bugünkü çoğunluğu yakalayamayacaktır. Onun için eldeki imkânı iyi kullanmalı. Hangi partinin hangi sayıyla meclise gireceğini yüzde 10 barajının korunması veya düşürülmesi tayin eder. Her halükârda AK Parti birinci parti olacaktır. Hal böyle iken başbakan geçen haftaki bir demecinde "erken seçimden bahsetmek Türkiye'ye ihanettir" dedi. Erdoğan, bu sözünde haklı mı? Haklı. Seçimler parayla oluyor. Seçim dönemlerinde bürokrasi duruyor. Kalkınma geriliyor. Ortalarda muhatap kalmıyor. İş başında iç ve dış itibarı fevkalade yüksek bir hükümet varken seçim istemek neyin nesi? Buna rağmen bu transferlerin durması lazım. Eğer rahatsızlıklar devam eder, kopanlar, belli bir sayıya varırsa seçim isteyenlerin sesi daha gür çıkar. Onun için Kızılcahamam misalinde olduğu gibi Tayyip Beyin zaman zaman parti mensuplarını toplayıp dinlemesi iyi olur. Parti liderleri ve medyayla diyalog kurmasında da büyük yarar var. Dostlardan gelen ikazlara da son derecede dikkat etmeli. İşi mutlaka kolay değil. Büyük bir grup, 70 milyonluk borçlu bir ülke, yanı başında işgalin cereyan ettiği netameli bir coğrafya ve küresel bir dünyada hükümet etmenin ne demek olduğunu yaşayan bilir. Büyük bir azim ve gayretle çalıştıkları da ortada. Bu görülüyor. Onun için sevilmekteler. Halk bunu biliyor. Henüz refah, tabana inmediği halde bu halk, sabır göstermekte, hükümete güvenmekte. Ancak her şey halkla da bitmiyor. Bundan sonra muhalefet yapılacak, gayrı memnunlar çoğalacaktır. AK Parti iktidarı, şimdiye kadar şanslı bir dönem yaşadı. Muhalefet, adeta yoktu. Medya büyük bir destek verdi. Tabiî ki böyle gitmeyecekti. Demokraside haklı veya haksız aykırı ve farklı sesler çıkacaktır. İktidara, sayın başbakana düşen bu seslerin varlığının devamına yardımcı olmaktır. Yapıcı muhalefet, neticede denetleme mekanizmasıdır. Ülke kazanır. Ama muhalefetin de iktidarın da hırçın polemiklerden şiddetle kaçınması lazım. Demagoji ile muhalefeti karıştırmamalı. Bu memlekette başbakanla ana muhalefet partisi genel başkanının cenaze namazında dahi konuşmadıkları günler çok uzakta değil. Onun için herkes dikkatli olmalı... İktidar, imtihanda, lakin muhalefet de imtihanda. Medya da her günkü haber, manşet ve yazılarımızla imtihan... Millet, Menderes'e, ilk döneminde Demirel'e, Özal'a kredi açtığı gibi Recep Tayyip Erdoğan'a da kredi açtı. Halk onu kendinden biri biliyor. Şüphesiz ki etrafının hatası başbakanın hatası değil. Düzeltmek ise görevi. Bu tarihî desteği kaybetmemek lazım. İstikrarı temin eden özdeki güç bu kredidir. İktidar, kendini her denilene laf yetiştirme mecburiyetinde görmemeli. Sükût bazen en iyi cevaptır. İşsizlik hâlâ en büyük tehlike. Piyasa hâlâ sıkıntıda. 3 Ekime çok kalmadı. Bunlara yoğunlaşmalı. Bizdeki istikrar veya istikrarsızlık bütün bölgeyi etkiler. Güçlü olunca Açe'ye kadar uzanabiliyoruz. Evin içinde kavga gürültü meydana gelirse ufku kaybederiz. Unutulmasın ki böylesi bir kalkınma hızını yakalayan bir memleketi çok da rahat bırakmayacaklardır.