9 Kasım 1976, askerden yeni gelmiş bir genç... Ve 6 yaşında bir gazete. Kader, o genci o gazetenin sütunlarına taşır. 26 yaşında bir genç ne bilir, ne kadar bilir? Ne cesarettir, hem de haftada 7 gün yazmaya nasıl, hangi akılla cür'et edebilir? Bunlar ayrı ayrı doğrular. Ama bir gazete sütununun da kimseye hatır için teslim edilmeyeceği bir başka doğru. İlk yazı, ilk aşk, nereden, nasıl başlanır, fikir nasıl geliştirilir, nasıl bitirilir? O genç ilk yazıyı tam 6 saatte bitirir. Heyecanla ertesi gün beklenir. Ertesi gün, gazeteyi açtığında "Pırıltı" sütun başlığını taşıyan bir köşenin var olduğunu görmek anlatılmaz bir zevktir. O günler kargaşa günleridir. Türkiye kamplara bölünmüştür. Sol-sağ kavgalarının sonu nereye varacaktır bilinmez. İşte o ortamda yazacaksınız. Yazdığınız yazıya benzeyecek, fikir fikir gibi olacak, görüş görüş gibi. Okuyan istifade edecek. Yazmak her zaman zordur ama o ortamda yazmak daha zordu. Pırıltı sütunu daha sonra "Tahlil" kelimesiyle nöbet değişimi yaptı. O da "Entellektüel Boyut"la. Bu arada "Bizim Sayfa" diye bir hizmet var oldu. "Türkiye Çocuk" adı konan başka bir hizmet doğdu. "Sevgili Peygamberim" isminde kitap ve kasetler, daha başka ses bandları yeryüzünde yerlerini aldılar. Derken "TGRT" adlı çılgın hayal hayata geçti. İsmi "Entellektüel Boyut" olan radyo ve televizyon programları yapıldı. Onlar hep soruldu, hep sorulmakta. Sevgili Peygamberim kitapları daha bitmeden klasikleşti. Bu arada sonraki adı "İhlas Net" olacak olan "İhlas Databank" ufukta göründü. Araya "İmparatorluk Coğrafyasında Diplomasi Koşturmak", "Örsteki Ülke Türkiye", "Hayatın Rengi İnsan" adlı kitaplar girdi, ilki üniversitede yardımcı ders kitabı olarak okutuldu, birçoğu kitaplaşma hasretindeki binlerce makale dosyalar doldurdu. Ve son çile BKY. 9 Kasım 1976, ilk disiplinli yazma faaliyeti. Öncesinde zaman zaman çıkmış yazılar var. Fakat trenin kalkma saati 9 Kasım 1976. Tren o gün ufuklara doğru çığlıklar kopararak kalktı. Seyir hâlâ devam ediyor. Pencerelerden her gün dünyanın bir başka manzarası görülmekte. 30 yıl geride kaldı. Bu zaman zarfında kimseye hakaret edilmedi, kimse aşağılanmadı yapılan işin hakkı verilmeye çalışıldı. Hiçbir zaman laf olsun torba dolsun veya sütunu kurtararak gün geçirmek basitliğine tenezzül edilmedi. Üsluba da Türkçe'ye de fikre de azami hassasiyet gösterildi. Daha 18 yaşındaydı. Kararını o zaman vermişti. "Hukuk bitireceğim ve yazar olacağım". 30 yıl boyunca kalem ve kelamıyla insana, Türkiye'ye, insanlığa ve bu memleketin, bu coğrafyanın her türlü değerine sahip çıkmaya, müdafaa etmeye, yol açmaya, ışık tutmaya çalıştı, peşin hükümlü olmadı. Bunları yaparken, eğilmedi, karalamadı, kalemin ve sütunun, sayfanın, kelamın emanet olduğunu unutmadı. Başlamak cür'et ve cesaretti. Devamsa sebat ve tahammül. Yazmak aşktır. Yazmak, evvela kendin içindir, kalemle kâğıtla, buluşmak, konuşmak, dertleşmek için. Yazmak, mektubu şişeye koyup ağzını kapattıktan sonra ırmağa vererek meçhul sevgiliye yollamaktır. Yazmak sevdadır, derttir, neş'edir, elemdir, zaferdir, sevinç ve pişmanlıktır. Her gün kantara çıkmaktır. Zamana kalbinle imza atmak, bugünlere hizmet, yarınlara hesap vermektir. Kalbinde o aşk olmayan 30 yıl, 40 yıl, 50 yıl, 60 yıl yazamaz. Yazmak aşk, yazı, mirastır.