Böyle bir salınıp durmalar hariç tutulursa İstanbul'a uzun senelerdir kar düşmüyordu. Son senelerdeyse giderek bereketlenmekte. Bu sene geçen seneden fazla yağdı, uzun sürdü. Herhalde seneye daha da fazla olur. Bol kar yağan yarım asır evvelinin İstanbul'u nüfusun az, ağaç ve yeşil alanın fazla olduğu dönemlerdi. Karın hiç yağmadığı veya az yağdığı zamanlarsa adeta işgal ve talan günleri. Bu dünya incisi şehir, son yıllarda yağmur ve kar yağışı bakımından giderek zenginleşti. Çok değil 20 yıl evvel her yaz barajlar çekilmiş olur, o gündeme sıkça su problemi girerdi. Çünkü İstanbul'da su gerçekten problemdi. Ramazan aylarında bile musluklar, ev halkına günlerce utanarak bakardı. Onun için bu günlere şükür. Kar bol yağıyor. Yaz bereketli olacak, barajlar su dolacak. Buna rağmen heyecanlı muhabir haberi nasıl veriyor? "Beyaz kâbus!.." Laf ola beri gele. Bu tabir güzel değil. Bunu söyleyenler kâbusun ne olduğunu bilmiyorlar. Halbuki asıl fark edilmesi gereken çocukların kardan adam yapmayı bilmedikleri. Kar yağmaya yağmaya hayata kattığı renkler unutulup gitmiş. Kömür gözlü havuç burunlu kardan adamlar şimdi bize küs olsalar gerek. Yeni nesiller onların torunlarına sahip çıkmıyorlar. Karın yağmasıyla son senelerde normal iklim şartlarına yeniden kavuşur olduk. Kardan kelebekler göçmen kuşlar misali yeniden geldiler. Bir yerde ağaç yoksa kuş da yoktur, sincap da yağmur da kar da. Karsız, yağmursuz, kuşsuz hayvansız, arısız, kelebeksiz hayat çorak ve zevksizdir, yavandır. İstanbul'un ağaçlanması yağmuru ve karı geri getirdi. Şimdi o ağaçlar hayvanlarını da beklemekte. İstanbul daha da ağaçlanmalı. Ancak, vesilesi doğmuşken değinmeden geçemeyeceğiz, Palmiye, İstanbul ağacı değildir, bu ağacı tercih yanlış oldu. Şimdi de sarıp sarmalanıyor ki bahara çıksın. İstanbul'un ağacı, erguvandır, akasyadır, manolyadır, ıhlamurdur, çınardır, iğdedir, at kestanesidir, çamdır, duvarlarda mor salkım, bahçelerde fil bahridir. Palmiyeler, İBB'nin yanlış uygulamaları oldu. Bir de yanlış projesi var. Hayırsız adaya semâzen heykeli dikmek. Çok hayırsız bir düşünce. Bir kere o sembol Konya'nın. İkincisi Hz. Mevla'nın dönüp dönmediği en azından tartışmalı bir konu. Karla ilgili diğer fikirlere gelince: Bir kış ülkesi olduğumuz halde dünkü ve bugünkülerle kar için yazılan şiirler iki elin parmakları kadar bile değil. Kar Şiirleri Güldestesi mümkün mü? Şüpheliyiz. Karla yaşamaya alışacağız. Yalnızca Sibiryalı, Finlandiyalı değil, Erzurumlu, Vanlı, Kafkaslı da karla yaşıyor. Onların 6 değil, 8 ayı kış. Onun için İstanbul'un nâzenin havasından kurtulup karlı kışlı havalara alışmalıyız. Batı vilayetleri bundan böyle hesap kitaplarını kara göre yapmalılar. Kar yağdı diye bir hafta tatil olmaz. Senenin yarısı, hatta üçte ikisi kar, kış, buz, üstüne üstlük bir de yoksullukla geçen şehirler ne yapsın? Yer yüzü kaymak tutmuş... Karsambaç yiyenler, bunu hâlâ bilenler var mı acaba? Kar, aynı zamanda Türkçe'mizde bir deyimdir, "kar gibi beyaz". Bu sözle neler anlatılmaz ki!.. Ay ışığında ayak basmamış karda bata çıka, terleye terleye gıcır gıcır yürümek, nasıl bir duygudur plaza çocukları bunu bilmez. Fikir hayatımızın fukaralaşmasında karsız kışların payı yok mu dersiniz? Karsız hayat, kârsız hayattır.