Fransa, Tanzimat'tan bu yana biz Türklere devlet eliyle rol model olarak gösterilmiştir. "Paris gibi" sözü bugün dahi bazı dillerdedir. İdari yapılanma, moda ve bir zamanların "teşekkür ederim" ve "sağol"una rakip "merci" ve daha neler ve neler hep Fransız etkisindendir. Bizler, Fransız hayranı hocaların talebeleriyiz. O Hocaların kürsüde sıkça kullandıkları "ben Paris'teyken" cümlesi o kadar çok tekrar edildi ki nihayetinde alaya alındı. Bü ülke çocukları, İmamı Gazali'yi, Kâb bin Züheyr'i, İmamı Rabbani'yi, Fuzuli'yi Baki'yi, Şeyh Galib'i tanımadı ama Victor Hugo'yu Baudelaire'i öğrendi. Sadece idare değil, tefekkür ve zevk tarzı da Fransızların tesirinde kaldı. Türk-Fransız münasebetleri, Fransızların yardım taleplerine destek veren Kanuni'nin meşhur mektubuyla başlar. O günden sonra Fransa'ya karşı hep sıcak ilgiler duyuldu. Fransa, medeniyet beşiği, Fransızlar, medeniyet numunesi olarak görüldü. İlk sefir oraya gönderildi. Fransızca bilmek münevverliğin münakaşasız karinesi sayıldı. Ne var ki Fransa, iyiliğe kötülükle mukabeleye tevessül etti. Önce Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- aleyhine bir piyesi oynatmaya kalkıştı. Abdülhamid-i sani onu sert bir mektupla engelledi. Ancak içteki kin bitmedi, bu defa I. Dünya Harbi'nde memaliki şâhânenin bir hayli vilayeti Fransızlar tarafından işgal edilerek insanlık ayıpları işlendi. Memalik-i şâhâne devlete izafeten "Sultan'ın memleketleri" demek. Şunu anlatmak istiyoruz: Gerçek, mekteplerde öğretildiği kadar değil. Fransızlar, sadece Adana, Antakya, Antep, Maraş ve Urfa'yı işgal etmediler. O tarihte şimdiki Suriye, Filistin, Ürdün ve Lübnan da memalik-i şahane mülküydü, buraları da işgal etmişlerdi. Ama o işgaller bize gösterilmedi. Fransızların yaptıkları bunlardan ibaret değil. Sonraki yıllarda iki fitne ateşini arka arkaya körüklediler. Bugün dünyada bir Ermeni soykırım yalanı varsa bunun ilk müsebbibi Fransa'dır. Fransız yönetimleri, Ermenileri tahrik ettiler, soykırım heykeli açtılar. Daha sonraysa Fransa Kürtçülüğe mekân oldu. Bu çıkara dayalı mürai sevgi ile bayan Mitterand "Kürtlerin anası" lakabını aldı. Avrupa'da Kürtçülüğe yataklıkta başı çeken üç memleket vardır: Fransa, Almanya, İsveç... İlkini anlattık. İkincisi için bir imparatorluğu feda ettik, Almanya yenildiğinden biz de mağlup sayılmıştık. Tâ oradaki İsveç ile ne düşmanlığımız veya ne dostluğumuz olabilir? Hiç biri. Bir iyiliğimiz var ki onu unutmadılar. İsveç Kralı Demirbaş Şarl'ı topraklarımızda himaye ettik, bunun ödenmez bedelini ödüyoruz. Hazreti Ali'ye "şu kimse, aleyhine çalışmakta" demişler. Buyurmuş ki "fakat ben, ona iyilik yapmadım!" Demek ki devletler de iyiliğe fenalıkla karşılık verebilmekte. Fransız devlet başkanı François Hollande'ın öldürülen teröristlerden Fidan Doğan ile sık sık görüştüğünü ikrar etmesi bize bütün bunları hatırlattı. Bu da şunu gösteriyor ki Fransa, Sarkozy ve Hollande şecaatinde kimselere mecbur kaldığına göre devlet adamı çıkartamıyor.