Devletin bağımsızlık işaretlerinden biri de kendi parasını basabilmesidir. Anadolu Selçuklu sultanlarından sonra Osman Gazi de para bastırarak devlet olma şartını yerine getirdiler. Türk milleti, o tarihlerden bu tarafa hep kendi akçasına sahip. Para esas itibariyle altındır. Altın, kayıtsız şartsız bir akçe. Hiç kimsenin emriyle tedavülden kalması mümkün değil. Emrin verildiği yerde kalksa dahi dünyanın diğer yerlerinde geçer. Bizde de para altındı. Tanzimatlı yıllarda hazine zayıfladığı için bir bakıma iç tahvil gibi "kaime" adı verilen banknotlar, banka kâğıtları basıldı. Buna rağmen Osmanlı devletinin tarih sahnesinden çekilirken dahi subayına altın lira üzerinden maaş ödediğini tarihçiler haber vermekteler. Cumhuriyetle birlikte tamamen kâğıt liraya geçildi. Fakat kâğıt liramız, 1960'lardan sonra devamlı surette değer kaybetti. Fren tutmayan araba gibiydi. O kadar ki '80'lerde, '90'larda 2000'in başlarında TL adeta iç piyasada da geçmez hale gelmişti. Maaşlar TL ile alınıyor, dövizle harcanıyordu. Maaş olsun başka bir sebeple olsun eline para geçen hemen dövize çevirmekteydi. Dünyanın en yüksek enflasyonunu yaşayan bir iki ülkeden biriydik. Parasında en fazla sıfır olan ülkeler sıralamasındaysa birinciydik. Onun için son 10 yıldır paradan sıfır atma, zayıf sesler şeklinde de olsa dile getirildi. Bu neşter elzemdi, bu hükümete nasip oldu. Tarihi bir karardır. Herkesin çok dikkatli olması gerekir. Rakamlar kimseyi aldatmamalı. Kendi çocukluğumuza değil, babalarımızın çocukluk zamanlarına döndük. Kuruş yeniden hayatımızda. Biz, delikli iki buçuk kuruş kullanmıştık. "Yüz para" deniyordu. Bir zamandan beri herkes anlaşmış gibi milyarı "milyon", milyonu "lira" diye söylüyorduk. Bilhassa yapılan bir davranış değildi. Şartlar onu emretmekte şuur altımızla konuşmaktaydık. İşte şimdi hakikat oldu. 6 sıfırlı paraya alışamamıştık. milyarla milyonu karıştırmaktaydık. Bu defa da lira ve kuruşa alışmak biraz uğraştıracak. Devletlerin itibarı paralarının itibarı kadar. Halk arasında "paran kadar konuş" dendiği gibi diplomatik kıvraklıklarla aynı söz devletler arasında da söylenmekte. Bu sebeple, itibarsız bir paradan kurtulmanın memnuniyeti içindeyiz. Bundan sonra hükümetin yapacağı tamamlayıcı iş, dövizi kendi sahasına çekmektir. Kira ve alışverişler dövizle olmamalı. Bir de Turgut Özal zamanında çıkıp da saydığımız zayıflıklar yüzünden bir türlü hayata geçemeyen TL'nin konvertibl olma meselesi de gerçekleşmeli. Dün içerde geçmeyen paramız yarın dışarda da geçmeli. Tekrar ediyoruz, devletlerin itibarı paraları kadardır. Bundan sonraki hedef borçsuz hazine. Şüphesiz ki borçsuz devletin itibarı daha da yüksek olur...