Sahnelenecek tiyatro eseri sıkıntısı çeken varsa üzerinde çalışılacak metni işte buraya yazıyoruz!
Yıl; 1989... Sovyetler Birliği dağılmakta, komünist rejimler çökmekte. SSCB'nin peyk devletlerinden biri de dünkü Osmanlı toprağı Romanya. Başta Komünist Parti Genel Sekreteri Nikolay Çavuşesku bulunmakta. Çavuşesku, 1965'ten beri oradadır. Komünist dünya çatırdıyor ama Romanya ayakta. O arada bazı hürriyet istekleri olsa bile Çavuşesku, bunu bastırma işini karısıyla maiyetindeki bağlılarına bırakarak İran'a ziyarete gider. Birkaç günlük ziyaretten döndüğünde 21 Aralık günü Bükreş meydanındaki mitingdedir. Karşısında on binler vardır. Çavuşesku, mağrur ve kendinden emindir. Hararetli konuşması şiddetli alkışlarla kesilir. Ne var ki kendisi için kaderin kırılma ânı işte tam o sırada yaşanır. Kalabalık içindeki bir yaşlı kadın, kürsüdeki başkana bağırır:
-Yuuh! Alçaak! İn aşağı yalan söylüyorsun!!!
O da ne? Az evvel alkıştan avuçları kızaran kitleye ne oldu? Hiçbir şey; kitle kendine gelmiştir. Sindirilmiş yığınlar, yaşlı kadının cesur çıkışını havada yakalar. Şimdi on binlerin dili aynıdır:
-Yuuh! Alçaak! İn aşağı yalan söylüyorsun!!!
Evet; Çavuşesku mecburen aşağı iner; fakat bir yere çıkar; çıkartılır; darağacına. Hayatı böylece biter... O cesur kadın, yüreği dağlanmış bir ana veya eşti.
Yoksa... On binlerin içinde, o on binlerin avuçlarını patlatırcasına alkışladıkları "ulu önder"i yuhalamak haddine miydi? Ama şu gerçek unutulmamalı, yüreği yanık bir anayı hiçbir tehlike sindiremez....
Unutulacaklar diye korkmuştuk. Haçlı zihniyetinin gündelikçi işçisi IŞİD ile Suriye, Mısır, Filistin unutturulmuş, buralardaki zulümler perdelenmişti. 8-10 bin kişilik bir haydut sürüsü bir memlekete girmiş; tankı, topu, uçağı olmadan, tankı, topu, uçağı olan bir devleti ele geçiriyordu. Düveli muazzama, bıyık altından gülüp petrol hesapları yaparken dünyanın diğer yarısı bu manzara karşısında şoktaydı. Hududun ötesinde bunlar ve içerde de Cumhurbaşkanı adayı, paralel yapı, iade-i muhakeme ile ortalık toz-dumandı. Bu yüzden Diyarbekir'de evlâtları için eylem yapan Yüreği Yanık Yiğit Anaların unutulacağından korkmuştuk. Fakat aleyhteki bütün menfi şartlara rağmen o analar, geri adım atmadılar. Direndiler ve nihayet Ankara'ya, Başbakana kadar gittiler. Her biri bu toprakların mübarek analarından birer numune olan onlar, bize öncelikle Erzurumlu Nene Hatun'u hatırlattı; fakat aynı zamanda sosyalist Çavuşesku'yu deviren Bükreşli o yiğit kadını da hatırlattı...
36 kadın; Yüreği Yanık 36 Ana. Bir avuçlardı; hiçbir gözdağı, hiçbir baskı onları yıldıramadı. Eli öpülesi o yiğit analar, barışın teminatı olacaktır. Dağı dize ve düze getirecek onların çelik iradesidir. O analar:
-Ellerinden kalemleri alınıp yerine silah verilen çocuklarımızın dağdan getirilmelerini istiyoruz, diyorlar.
Bu kadar sade, bu kadar insânî....
Türkiye'nin bütün kadınları, bu anaların yanında yer almalıdır. Artık diyecek bir sözü kalmamış örgütün zulmünü bitirecek olan bu Yüreği Yanık Yiğit Analardır.