Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, türban konusunda kanuni düzenleme yapılamayacağını söyledi. Mahkemesinin mutlu gününde bu hususta hassasiyeti olan misafirlerin önünde böyle bir konuşma yapmaya ihtiyaç yoktu. Davet sahibinin misafirlerinin tamamına eşit davranması bütün kültürlerde adı konmamış bir mecburiyettir. Üstelik söze "şahsi görüşüm" diye başlanıyor. Türkiye'nin şahsi görüşlerin niza sebebi yapılmasına değil huzur ve istikrarın devamına ihtiyacı var. Bir incitici konuşma yapıldı da ne oldu? Kime ne faydası dokundu? Hiç kimseye. Aksine gerginliğe yol açtı. Başbakan Tayyip Erdoğan, bu sözler üzerine önce cevap verdi sonra resepsiyona katılmadı. Sadece başbakan cevap vermedi. TBMM başkanı, dışişleri bakanı, adalet bakanı da mahkeme başkanını cevaplandırdılar. Ermeni soykırım iddiaları batılı başkentlerde bir bir revaç bulurken, terörist başının AB kanunları sebebiyle yeniden yargılanması istenirken beklerdik ki bunlar gündem olsun, hukuk konuşulsun, Türkiye'nin önündeki bu hukuki zorluklara dair şahsi veya mahkemenin ürettiği çözümler milletle paylaşılsın.. Bunlar yerine iç tartışmalara yol açıldı. Halbuki bugüne kadar her makul insan, türbanın lehinde de aleyhinde de olanlara problemi kaşımamalarını tavsiye etti. Konu kilitlenmişti, ancak zamanla hallolacaktı. Gerçek bu iken Anayasa Mahkemesi başkanının muhtemel kanuni düzenlemeyi itibara layık görmemesine hayret etmemek mümkün değil. Doğmamışa don biçildi. Seversiniz veya karşı olursunuz, türban, Türkiye'nin bir gerçeği. Türkiye, İslam devleti farz edilmeyebilir. Lakin kesinlikle İslam ülkesidir. Halkın hemen tamamı Müslüman. Eğer halk şâman olsaydı burası şâman, Hindu olsaydı Hindu memleketi sayılırdı. Fransa belki Hıristiyan devleti değildir ama pekala bir Hıristiyan ülkesidir. Memleketler, orada yaşayanların ırklarıyla o ırkların mensup oldukları dinlere göre zikredilirler. İslam ülkesi olan Türkiye'de çok ciddi bir hanım nüfus, başlarını örtmekteler. Bu onların aynı zamanda özgür bireyler olarak da tercihleridir. Bir kısım vatandaşlarımızın inançlarından kaynaklanan tercihlerinden dolayı örtünmeleri pratikte birtakım problemlerle karşılaşmıştır. Öyle ki başbakan ve bazı bakanlar dahi bu problemin çıkmazında kaldılar. Eşleriyle bazı davetlere gidemiyorlar. Gitseler, hanımlar kapıdan çevrilecek, dünyanın önünde mahcup duruma düşeceğiz. Onun için çözümsüzlüğü zamana terk ederek eşsiz icabet gibi doğru bir yol buldular. Bir dönem çok kaşındı, keskin kamplaşmalar oldu. Gerginlikler, zıtlaşmalar sadece kaybettirdi. O günlerin geri dönmesine yol açmak hatadır. Neticede devlet olarak bu meseleyi şu veya bu şekilde çözmek zorundayız. Üstelik ihtilafları çözen, merci mahkemelerdir. Mahkemeler, hakimler problem çıkartmaz. Şehirleşmenin önümüze getirdiği türban meselesini kanun değil zaman halledecek.