Bingöl'de acı ve suçlu

A -
A +

30 binden fazla insanımızı kaybettiğimiz Marmara depremiyle birlikte milyarlar harcayıp, uyarılar içeren kitapçıklar basılıp, broşürler dağıtıldı. İlgili ve yetkili isimler, tehlikenin boyutlarını her gün televizyon ekranlarında aktardılar. Yanlış hatırlamıyorsam işin psikolojik yönü düşünülerek böylesi yayınlara bir son verilmesi bile konuşulur olmuştu. Bingöl depremindeki kayıpların altında; kimilerine göre devlet, kimilerine göre müteahhit, kimilerine göre sistem vs... kaldı. Hayır sadece masum insanımız ve özellikle çocuklarımız kaldı beyler... Bingöl'ü deprem değil, devletin denetimsizliği vurdu!.. Neden mi? Derme çatma kerpiçten binalar ayakta kalırken, 3 yıl önce inşa edilen okul çöktü, kamu binaları büyük hasar gördü de ondan... Ceset torbaları Erzincan, Gediz, Erzurum, Adana, Kütahya, Gölcük, Adapazarı kısaca aklımıza ilk gelen ve binlerce insanın hayatını kaybettiği gözyaşlarının sel olup aktığı depremleri bu ülkenin insanları olarak hep birlikte yaşadık. Acıları yaşamamıza rağmen ders çıkartmadığımız apaçık ortada... Bingöl'ü vuran deprem, yarın bir başka yeri yine yıkacak. Belki de Marmara fayı hareketlenip İstanbul'u vuracak... Yeni mezar yerleri, ceset torbaları, bir de medya önünde afet merkezi açılışlarında yapılan tatbikatlar dışında bu ürküten tablo karşısında ne yapıldı ne yapılıyor? Kaçak ve ruhsat olayı Büyük Körfez depremi sonrasında ekranlara çıkan birçok yerel yönetici mevcut durumdan kendilerini sorumlu tutmamıştı. Çünkü onlar o gün henüz 4 aylık başkanlardı. Ama bugün çıkan onca yasa ve yönetmeliklerin ne kadar uygulandığını umarız acı bir tecrübeyle öğrenmeyiz. Çünkü biliyorum ki, hâlâ kaçak yapılar mantar gibi.. Cezasını ödeyenler de ruhsatlarını bal gibi alıyorlar veya ruhsat almadan da bu binaların suyu bağlanıyor, elektriği çekiliyor, doğalgazı geliyor. Peki bütün bu imkanlardan yararlanan kişiler neden gidip ruhsat peşinde dolaşssınlar. Zaten almak istediği bütün hizmetlerden sonuna kadar yararlanıyor. İşte yapılarımızı mevcut yönetmelikle uydurabileceğimiz bir zorlama alanını da böylece kaybediyoruz. Şehirlerimizi mahveden gecekondulaşmanın temelinde de bu hizmetlerin götürülmesi vardı. Ve bu konu da çok tartışıldı. Ama hiçkimse kanunlara uymayan binalara, yapılara bu hizmetlerin götürülmemesi gerektiğini tartışmadı. Bence çözüm burada. Kanun gönüllülük prensibine dayalı değildir. Kanunlar zorunluluktur. Hani ders almıştık Hani 17 Ağustos depreminden ders alınmıştı. Başta devlet okulları, hastaneleri, kısaca kamu binaları depreme dayanıklı hale getirilecekti. Hükümet Marmara depreminden sonra güçlendirme çalışması için, 'merkezi idarenin ve belediyelerin' kaç milyar dolar harcadığını ortaya koymalı... Deprem ülkesi olan Türkiye, bir deprem daha yaşadı. Bütün bunları "nutuk" atarak hesap sorulacak, yaralar sarılacak, acıyı paylaşıyoruz misali açıklamalar ile geçiştirmemeliyiz. Yaraların, ancak ve ancak hırsızlığın, vurgunun, talanın, adam kayırmacılığın; en önemlisi de yapılan yanlışların adam gibi üzerine gidilerek sarılabileceğini unutmamak gerekiyor. NOT: Bu felakette hayatlarını kaybedenlere Allah'tan rahmet, bütün milletimize başsağlığı diliyorum... Çarşamba günü ihale yasamız ve uygulamalarımızla ilgili olarak konuyu tartışmaya devam edeceğim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.