Kuyruklar neyin ve kimin eseri?

A -
A +

Türkiye'nin her köşesinde ama özellikle büyükşehirlerde yaşanan kuyruk manzaraları vatandaşı artık bezdiriyor. Türkiye'nin bu manzaralarını yönetenlerimiz mi, yoksa biz mi değiştiremedik? Hastaneler, bankalar, kamu kurum ve kuruluşları önünde hiç eksik olmayan kuyruklar, adeta bizim olmazsa olmazlarımız arasında... Ülkenin gelişmişlik düzeyi malum kuyruklardan okunur, kabul... Ancak insanların neyin kuyruğunda olduğuna bakılır! Örneğin; ABD veya Avrupa'daki gibi vizyona yeni girmiş film için sinema kuyruğunda mı? Tiyatro veya müze kuyruğunda mı? Yoksa bizdeki gibi ucuz ekmek, iş, aş, hastane, banka kuyruğunda mı? Bizim insanımız uyumlu, sabırlı olduğu için boynunu büküyor... Girme mücadelesi verdiğimiz Avrupa insanı ise 'kral benim' deyip caka satıyor... Yine onlar, bilmem kaç şeritli otabanlarda, süslü ve geniş bulvarlarda, 50 yıl değişmeyen parke kaplı cadde ve sokaklarda geziyıor... Benim insanım, köstebek yuvasına dönen çamurlu yollarda, 6 ayda değişen kaldırımlı sokak ve caddelerde yürüyor... Masalımsı sözlerle bizi uyutanlar, vaat ve yalanlarla bizi avutanlar; soğuk kış günü ucuz ekmek kuyruğunda, emekli maaşı için banka kuyruğunda hâlâ beklemek zorunda mıyız? Bu kuyruklar kimin eseri? Ankara'sı, İstanbul'u hülasa bizi yönetenler sizlere sesleniyorum! Eseriniz olan bu kuyruklara son verip, bizim insanımızın da hak ettiği 'fobi' değil 'hobi' kuyruklarında bekleyeceğimiz günleri bizlere yaşatın... Bu kuyruklar sizlerin eseri olduğu için, bunları kaldırmak da sizlerin görevi olsa gerek... Mangalda kül bırakmayanlar Teknolojinin bu denli gelişmesine rağmen hâlâ kuyrukların bitmemesi veya azalmaması, sorgulanması gereken başka bir problem... Bir diğer problem de, şehirlerimizde insanların yaşadıkları ile kamuoyuna yön veren; medya, siyasetçi, yerel yönetici, hülasa söz sahiplerinin yaşadığı mekanlar ve gördükleri manzara bu denli nasıl ayrı olabiliyor? Çünkü İstanbul başta olmak üzere, büyük ve küçük şehirlerimizde insanların birçoğu, izbelerde, harabelerde, barakalarda, küflü-nemli karanlık odalarda yaşıyorlar. Naylon çadırlarda, derme çatma gecekondularda ve şehrin göbeğinde, insanlar çöpten ekmek toplayarak açlıktan ağlıyorlar. Belediyelerin Halk Ekmek kuyruklarında dondurucu soğukta bunun için bekliyorlar. Köşebaşlarında serseriler kendiliğinden değil, bu vurdumduymazlık sonucunda oluştu. Adına da çete denildi. Kısaca yarınından umutsuz, işsiz, aç, yorgun, hasta, küskün, sessiz ve kimsesiz binler, bu ülkenin şehirlerinde yaşıyorlar. İşleri tıkırında giden, karnı tok, sırtı pek, sağlıklı ve varlıklı olanlar, bu olumsuz fotoğrafta sizlerinde payı var ise utanmalısınız, yoksa ders çıkartmalısınız... Binbir badireden sonra seçim kazanıp koltuğa kurulanlar, özellikle başkanlık koltuğunda oturup şehrin hizmetine harcanacak paraları, kendi reklamına çekinmeden harcayanlar... Mangalda kül bırakmayan siyasiler, kısaca emirle demiri kesenler, bu olumsuzulukların altında yani en basit ekmek kuyrukları oluşmasında, vatandaşın suçu nedir? İşin sırrını bilenler beni de aydınlatırlar mı? San-mı-yo-rum... Yazıda büyükşehirlerin örnek gösterilerek ele alınması, diğer şehirlerimizi ve yöneticilerimizi konunun dışında tutmuyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.