Siyaset kazanı bir başka fokurduyor bu günlerde değişik çevrelerde. Türkiye'nin dışarıdaki uğraşları farklı, içerdeki sorunları müzmin bekarların, eş boşamasına dönmüş durumda. Ama bizim işimiz genellikle yerel yönetimlerde neler oluyor sorusuna cevap aramaksa biz de bunu yapıyoruz. Daha vatandaşın gündemine henüz inmese de dar alanda kısa paslaşmalar gibi 'yerel seçim'ler kulislerin birinci konusu oldu bile... 9 ay gibi bir sürenin kaldığı yerel seçimlerde 3-4 ayı seçim atmosferi olarak değerlendirirsek, geriye kalan süre 4 ay. Şimdi bir zamanlar zorlamayla gündeme sokulmak istenen, 'yerel seçimler erkene alınacak' söylemlerine o tarihte de itibar etmediğimizi bir makalemde ifade etmiştim. Netice olarak önümüzdeki 9 aylık süre içersinde, seçimle birlikte vatandaş gerçek anlamda bir hizmet görecek, kesin olan bu olsa gerek... Son dönemlerde ekranlarda sık sık görmeye başladığımız belediye başkanlarını izleme fırsatınız oluyor mu bilmem? Ama, izlemekte fayda var. Neden mi? Çünkü; başkanlarımız yapabildiklerini elbette anlatacaklar. Ama birde fotoğraf ortadayken doğrusu bunu iyiye yorumlamak hiç de kolay değil. Şehircilik adına ortaya konulan uygulamalar halktan nasıl iyi puan alacak ben de merak ediyorum. ğ Biri elini, öteki keseyi 4 yıl boyunca ilinin, ilçesinin sokaklarında yürümeyen başkanların işi gerçekten zor. Çünkü bu tip yöneticilerimiz halka ulaşmak için mutlaka araya birilerini sokuyorlar. Hemşehri derneklerinden, spor kulüplerine veya değişik sivil toplum yapılanmalarına kadar, birçok dernek yöneticisi şimdilerde büyük değer artışı gösteriyor. Mahallenin insanıyla hemhal olmaya zaman bulamayan başkanlarımız veya başkan adaylarımız şimdi tek tek 'oy hesabı' yapacaklarına bu tür dernekler vasıtasıyla oyları toptan götürmenin derdine düşerler. Bu filmi bizler aslında her zaman seyrediyoruz. Ama neticede bu filmin bir parçasında toplum olarak yer alan da bizler değil miyiz? Yazılarımı dikkatle takip eden okuyucularım çok iyi bilirler ki, benim eleştirilerim kişisel değildir. Yerel yöneticilerimizin bazı icraatlarını eleştirmek işin kolay tarafı. Ancak, başkanları bu icraatlara yönelten de vatandaşın talepleri değil mi? İşte seçim atmosferine gireceğimiz önümüzdeki günlerde yaşayacaklarımızı şimdiden görmek mümkün. Özellikle hemşehri derneklerimizin yöneticileri ellerindeki oy sayılarına göre adaylarımızla pazarlığa başlayacaklar. Aslına bakarsanız kimsenin oyu kimsede değildir. Elbette sivil toplum örgütlerinin yönlendirmelerinin olmadığını da söyleyemeyiz. Başkan adaylarımız, seçim öncesi kesenin ağzını açıp; işsize iş bulacak, fakire gıda gönderecek, kaçak kata müsaade edecek, kısaca nizam dışı talepleri, vatandaş isteyecek, işin erbabı verecek... ğ Terazinin kefesi Benim nüfusum şu kadar diye başlayan, 'oy pazarlığı' çetin şekilde yapılacak. Seçimden sonra ise başkan halkın arasına inmiyor, hizmet üretmiyor, fakire el uzatmıyor, kaçaktan yüklü bağış istiyor, feryatları yükseltilecek... Ondan sonra vur abalıya. İşin kolayı böyle. Ama objektif ve vicdanlı olarak bakıldığında, terazinin kefesinde, seçenle seçilenin farkı olmadığını göreceğiz. Yerel seçimler arefesinde oluşacak tabloyu bir ufuk turu yaparak önümüze koymaya çalıştım. Vatandaş olarak bizler isteklerimizi ve taleplerimizi sınırlı tutalım ki; yarın işbaşına getirdiklerimizde icraatlarını yasal çerçevede tutabilsinler. Daha adaylık sırasında onları, icraatın başına geldiklerinde kapatmaya çalışacakları büyük açıklar verdirirsek sonuçta beldemiz, ilçemiz ve ilimiz zararlı çıkacaktır. Ve artık kendi menfaatimizin yaşadığımız çevrenin menfaatiyle çatışmaması gerektiğini anlayalım. Kısa günün kârı yetmiyor, biraz da uzun vaadeli düşüncelerin insanı olmaya çalışalım. Çarşamba günkü makalemizde partilerin adaylık konularıyla ilgili gelişmeleri aktarmaya çalışacağım.