Dünya siyasi tarihi, tüm “büyük niyetlerin küçük hikâyeler içinde saklandığına" dair kanıtlarla doludur.
Coğrafyamızın tarihi, hep olağanüstü olaylara sahne olmuştur.
Nil ve Fırat arasındaki esas hikâyenin, İsrail’in niyetleriyle süslenmesini göz ardı etmemeliyiz.
“İsrail’in büyüme planı, 'Teröristan' kurgusuyla perçinlenmek istense de”, esas gayeyi gözden kaçırmamalıyız.
Şu anda büyük fotoğraftaki esas odak noktası, su kaynaklarıdır.
Fırat ve Nil arasındaki olanlara buradan bakmamızda yarar vardır.
Ticaret yollarının kontrolü, su kaynaklarına ulaşmak ve kaynağı elinde tutmak için büyük savaşlar henüz başlamadı.
İsrail’in soykırım barbarlığına sessiz kalarak destek veren küresel aktörlerin hedefindeki zenginlik, su kaynaklarıdır.
Gerçeklerin farkında ve bu ölümüne savaşın küçük oyuncularıyla değil, esas kurucularıyla muhatap oluyor.
Ve küçüklere zaman kaybetmeden, esas büyük oyuncuları karşısına alıyor.
Elindeki tüm imkânlarla, coğrafyanın şartları, konjonktür ve sahadaki Türkiye realitesi masada esas taraflardan biri hâline gelmesini sağlıyor.
Coğrafyanın dokusuna yönelik harita değişimi dayatmasına karşı, Türkiye sahaya fiilî olarak indi.
Şimdi koridorlar, ticaret hatları, enerji ve su kaynakları gelecek yüzyılın ayakta kalmak için anahtarı rolündedir.
Bu durumda Türkiye, kendi coğrafyası üzerine yeni “senaryolara” izin vermeyecektir.
Gerekirse sahaya inip savaşacaktır.
Fırat ve Nil arasındaki bereketli toprakların geleceğinde Türkiye faktörü olmazsa olmazdır.
Türkiye, bu coğrafyayı ne İsrail’in ne de ABD’nin planlarına yâr edemez ve etmemelidir.
Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…
aynen öyle su toprak köylü olmasa nufusda olmaz.
Bu konuda Azerbaycan'ın görüşü nedir.