Gelecek nesiller ve medeniyet inşamız

A -
A +

Toplumları ayakta tutan değerleridir.

 

Değerleri yok eden tüm eylemler, gelecek nesillere bırakmamız gereken mirasa ihanettir.

 

Yeni dünya sistemi kuruluyor. Bu süreçte dikkat ederseniz, en fazla değerler zarar görüyor. Sürecin doğal yansımaları içinde olanlara diyecek sözüm yok ancak bile isteye değerleri yok eden her türlü eylem, muhakkak ki toplumları ve medeniyetleri yok etmeyi hedeflemektedir.

 

Bakın, Avrupa’nın girdiği girdap bize ders niteliğinde bilgiler sunmaktadır.
İnsanoğluna iyi şeyler veren medeniyet, içinden çöküyor ve bu çöküşün başkalarına da yansıması söz konusu.

 

Aile değerleri, çöküşün veya intibahın en önemli simgesidir.
Yani aile değerleriyle birlikte ya çöküşe sürüklenirsiniz ya da daha nice medeniyetler inşa edersiniz.

 

Batı’nın LGBT üzerine uydurduğu sözde insan hakları anlayışının bile bir mühendislik olduğuna inanıyorum.
Demografik olarak artan insan nüfusu ile sorun yaşayan küresel aklın, insanı hedef seçtiği aşikârdır.
Böylelikle sözde “insan hakları” naraları, aslında insan katliamının bir göstergesidir.

 

Aile olunca değerler sistemi yaşıyor; anne, baba, evlatlar bir sistemin parçalarıdır.
Doğurganlık ile sorunu olanların, aile değerleri üzerine savaş açışının gözle görecek kadar ayyuka çıktığı zaman diliminden geçiyoruz.

 

Dünyada artık gıdaya, suya erişim tüm insanoğlu için eşit bir durum değil.
Yer altı ve yer üstü zenginlikleri için savaşlar başlatan güçlerin esas hedefinin “aile” olması, hepimizin kafasında soru işareti oluşturmalıdır.

 

Gelecek nesillerin düşünce sistemine katkı sağlayamayan, o düşüncelerin hayrı temsil etmesine kapı açamayan hiçbir yapı medeniyet kurgulayamaz.
Bizim tarihimiz, kadim ve onur duyulacak süreçle doludur.
Ama gel gör ki, güç zehirlenmesi; paraya, makama olan hırsın esiri olan her türlü yozlaşmayla da doludur.
İnsan fıtratı… Yapacak bir şey yok.
Herkes kendi nefsi üzerinde zafer kazanma konusunda başarılı olamayabiliyor. Zaten imtihan da bu değil mi?

 

Peki, gelecek nesiller üzerine neden düşünmeliyiz?
Dünyaya kalmak için değil, geçmek için geldiğimizi biliyoruz, buna inanıyoruz.
Lakin yaşama şeklimiz, sanki ebediyen kalacakmışız üzerine kurulu.

 

Siyaset, kültür, medya, akademik dünya… Hepsi bu yazdığım satırlardaki sorunlar üzerine fikir üretmekle mesul.
Devletlerin güçlü ve zayıf dönemleri oluyor. Hatta çöküş de yaşıyor olabiliyor.
Peki, hiç çöken medeniyetler üzerine kafa yoruyor muyuz?

 

O medeniyetlerin çöküşünü incelediğimizde, neyi yapmamamız gerektiğine ışık tuttuğunu görürüz.
Sonuçta devletleri insanlar kuruyor. Neden peki?
Gaye nedir, murat nedir?
Devletlerin misyonu nedir?

 

Milletlerin, özellikle medeniyet kurma derinliği olan milletlerin, toplumların devlet kurma hedefleri muhakkak bir gaye taşır.
Bizim tarihimiz öyle mesela.
Hep gaye üzerine, “Kızılelma” hedefli…

 

Ama niçin?
Sadece güç devşirerek çok çok zengin olmak mı?
Yoksa insanoğluna huzur ve mutluluk verebilecek bir toplum, bir medeniyet inşası için mi?

 

Gelecek nesillerimiz üzerine düşündükçe, “Neyi miras bırakıyoruz?”, “Bize bırakılan mirası layıkıyla kendimizden sonraki nesle teslim edebilecek miyiz?” sorusu kafamı çok meşgul ediyor.
Hele de çıkar ve savaş dünyasında bunun çok zor olduğunun farkındayım.

 

Bizim, medeniyet kurma geçmişimiz ve gelecek inşası hayalimiz var. Bu çok önemlidir.
Lakin bunu yaparken gücü gaye hâline getiren nesillerle bir yere varamayacağımızı kendimize izah edebildik mi?

 

Aynadaki yansımamıza baktığımızda, merkezinde “Allah rızasını kazanmak” olmayan herhangi bir hayalin, nihai gayeye hizmet etmediğini anlamış olduğumuzun izleri var mı?

 

Türkiye öyle bir geçmişin ve öyle bir geleceğin temsilcisidir ki, bunları düşünmek zorundadır.
“Para, güç ihtiraslı nesillerle gelecek inşası mümkün mü?” sorusuna maalesef olumlu cevap vermemiz mümkün değil.

 

Nice medeniyetler çöktü, nice devletler silindi tarihten.
Peki neden?

 

Esas mesele bu sorulara cevap bulabilmektir.
“İlahi kurgu”nun aleyhinde oluşacak her türlü girişim, çöküşe götürür.
Tarih bunun teyitleriyle dolu hafızaya sahip.

 

Türk-İslâm medeniyeti bize aslında gelecek inşasında nasıl bir yol haritası kurgulamamız gerektiğini örnekleriyle izah etmektedir.
Biz hâlâ Allah’ın nizamını tahrif etmekte olan dayatılmış sistemlerin esiri oldukça esas şeyi gözden kaçırıyoruz.

 

İnsanoğlu, değerleriyle -aile, din, medeniyet yapılarıyla- birleşmesin diye; dayatılan sistemin kölesi olsun diye, kendisine ait olan her şeyle arasına mesafe sokulmaktadır.

 

Para, çıkar merkezli insan formatı ile inşa edilmek istenen dünya, “İlahi kurgu”ya karşı bir durumdur.
Aile değerlerini, dinî değerleri, millî değerleri yok sayan dünya sistemi, bizim gayemize bir kâğıt parçasını yerleştirdi: Parayı!..

 

Para, kalkınma ve intibah için bir araç olduğu sürece iyi bir vasıtadır.
Gaye hâline geldiği takdirde ise çöküşün anahtarıdır.
Görüyorsunuz değil mi, arada ince bir çizgi var.

 

Biz medeniyet inşası konusunda ısrar etmeli, bu ısrar için nesiller yetiştirmekten sorumlu olmalıyız.
Şeyh Edebali veyahut Akşemseddin hazretleri gibi yetiştirici bilgelere muhtacız.

 

Çağımızın Akşemseddinleri olmalı ki, Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in yolu ile yürüyen Fatihler yetişsin.

 

Gelecek inşası mefkûre merkezli olmadığı takdirde çöker…
Şimdi derin düşünmeliyiz.
Mefkûre kodumuz nedir?
Gelecek tahayyülümüzün gayesine nasıl bir fikir yüklüyoruz?

 

Bir gün bu yazıları gelecekteki meslektaşlarım, fikir insanları okuyacak, eminim.
Onlar için notum olsun: Fikirsiz, gayesiz medeniyet olmuyor.

 

Medeniyet kuracak bir geçmişimiz kadar, onu geleceğe taşıyacak; ileride insanoğluna hizmet edecek yapıya ulaştıracak iradeye, mefkûreye sahip olmamız elzemdir.

 

Bunların da hesabı sorulacaktır, kuşkusuz…

 

 

 

Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.