Küresel rekabet ve bölgesel aktörler

A -
A +

Türkistan ve Kafkasya, yeni dönemde parlayan ekonomik ve jeostratejik hat olarak öne çıkıyor.
Amerika’nın provokatif stratejileri, Rusya ile Çin’i dengeleme çabalarında özellikle Azerbaycan, Kazakistan ve Özbekistan’ın önemini daha da pekiştirmekte, vazgeçilmez kılmaktadır.

 

Azerbaycan’ın Ermenistan ile olan sorunları sona erdirme konusundaki adımları kalıcı istikrar açısından önemli bir anlam taşıyor. Aliyev, küresel dinamikleri doğru okudu ve uzun vadeli kazanımlar elde etmek adına çok katmanlı politik stratejileri güçlendirme yolunu tercih etti.

 

ABD açısından Orta Yol Koridoru stratejik öneme sahiptir. Azerbaycan ise bu koridorun kilit aktörü durumunda. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sorunların çözülmemesi durumunda bu yolun sekteye uğrayacağı endişesi, Amerikan stratejileri açısından ciddi rahatsızlık kaynağıdır.

 

Amerika, yeni paylaşım sürecinde Pekin’i dengeleyebilmek için Orta Yol Koridoru’nu önemsiyor. Bu önemseme, bölgenin kalıcı istikrara kavuşmasına kapı aralayabilir.

 

Batı, Ermenistan’ın Rusya’ya olan ekonomik bağımlılığının azaltılmasını, Türkiye ve Kazakistan ile ilişkilerini güçlendirmesini açıktan teşvik etmektedir.

 

Dolayısıyla Paşinyan’ın beyanlarını bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor.

 

Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki barış anlaşması ve Zengezur Koridoru meselesinde Bakü’nün tutumunu iyi analiz etmeliyiz. Küresel çıkar çatışması sürecinde kazanımlarını garantiye almadan uzun vadeli yolculuğa çıkmanın handikaplarını iyi gören Azerbaycan, bu paylaşım savaşından maksimum fırsatlarla çıkmanın peşindedir.

 

Bu arada ABD’nin, uzun vadede Rusya’nın etki alanındaki bu coğrafyada dengeyi kendi lehine çevirme gayretini de görmemiz gerekiyor.

 

Rusya, bu gelişmeleri dengelemek için yıllardır çaba sarf ediyor ve revizyonist yaklaşımıyla politik hamlelerini güncelliyor. Ancak Ukrayna’ya öncelik verdiği için aşırı güç kaybına uğramaktan kaçındığı da açık.

 

ABD ise Çin rekabeti üzerinden paylaşım sürecinde kendi konumunu sağlamlaştırmaktan vazgeçmiyor ve bu tutumunu sürdüreceğe benziyor.

 

Büyük aktörlerin, küçük bölgesel aktörlerin tutumlarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemdeyiz.

 

Üstelik saflar henüz tam olarak netleşmiş değil. Amerikan politikaları bile dengeli yürütülüyor zira rekabetin derinleşmesi ve Çin’in elinin güçlü olması ABD’yi zorlayarak hamlelerini şekillendiriyor.

 

Hâliyle bu durumda Rusya’nın nasıl pozisyon alacağı kritik önem taşıyor.

 

Ankara’nın yükselen yıldızı ve etki coğrafyasındaki konumu, özellikle askerî gücü, bölgedeki tüm yolların Türkiye üzerinden geçmesini zorunlu kılıyor.

 

Erdoğan’ın bu süreci doğru okuması ve derin devlet aklının devreye girmesiyle farklı bir denkleme şahit oluyoruz.

 

Azerbaycan-Türkiye ilişkilerini ele alırken bu önemli denklemi göz ardı etmemeliyiz.

 

Meselenin duygusal boyutundan öte, ciddi bir gelecek inşası motivasyonu ve yeni düzen kurgusuyla alakalı olduğunu unutmamamız gerekiyor.

 

Kazakistan ve Özbekistan gibi ülkelerin bu yeni süreci tek bir güç merkezine bağımlı kalmadan yönetmeye çalıştığı açıkça görülüyor.

 

Rusya ile derin bağları bulunan Türkistan coğrafyasında özellikle Kazakistan ve Özbekistan, bu tarihî fırsatı değerlendirerek jeopolitik avantajlarını artırmayı hedefliyor.

 

Ermenistan, yeni dönemde Rusya’dan bağımsız hareket etmek istese de ekonomik ve finansal açıdan hâlâ Rusya’ya bağımlı olduğu açık.

 

Avrupa Birliği bu bağımlılığı azaltmak için çaba gösterirken, Ukrayna savaşının uzamasıyla yıpranacağı öngörülen Rusya’nın Ermenistan üzerindeki etkisinin zayıflaması da hesaplanıyor.

 

Rusya ise tüm olup bitenleri bütüncül perspektiften okuyor ve ona göre güç kullanıyor.

 

Nihai hedefe göre planlama yapan Rusya, siyaset inşasında çeşitlendirme yolunu tercih ediyor.

 

ABD-Çin arasındaki krizin seyri, okyanuslarda büyük dalgaların oluşturacağı sonuçları hatırlatıyor. Çünkü bu dalgalar sadece kriz hâlindeki iki tarafı değil, tüm tarafları etkileyecektir.

 

Bölgesel aktörlerin, küresel oyuncularla pazarlık yaparken kendi çıkarlarını koruma mücadelesini iyi analiz etmek gerekiyor.

 

Görünen o ki, “insan hakları” ve “özgürlükler” gibi söylemler bile küresel aktörler arasındaki paylaşım mücadelesinde birer araç olarak kullanılıyor. Dalgalar durulduğunda ve herkes istediğini elde ettiğinde evrensel değerler ve kurallar yeniden gündeme gelecek; ancak yine de gücün kuralları belirleyici olmaya devam edecek. Gerçek anlamda adil bir düzen için gücün kuralları değil, kuralların güçlü olması gerekir.

 

Fakat bunu hayata geçirmek için bile güç, kaçınılmaz bir faktördür!

 

 

 

Sevil Nuriyeva'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.