Adı Mehmet... Daha 16 yaşında. Oturmuş bir kayanın dibine, elinde kurumuş bir ekmek parçası, yemeye çalışıyor. Nasır tutmuş elini her ağzına getirişinde kolundaki yırtığı ve kandan oluşmuş leke fark ediliyor. Çıkarmış ayakkabılarını, ayağı hava alsın diye. Yün çorabının ucundaki yırtıktan çıkan üç parmağına aldırmadan. Bıyıkları henüz tam çıkmamış bile Mehmed'in. Fakat alnında oluşan derin çizgiler onu öyle yaşlı gösteriyor ki, dünyanın bütün yükü sanki omuzlarında. Acı mı çekiyor, hasret mi, elem mi belli değil. Buna rağmen gözlerindeki ışıltıda öyle bir ifade var ki, avını bekleyen kaplan gibi, sessiz, cesur ve kararlı. Bir de taa uzaklara uzanan bir hasret... Diğer elinde tüfek. Öyle bir sıkı tutmuş ki. Mümkün mü almak.. Mehmet ölür de vermez tüfeğini, tıpkı vatanı gibi, bayrağı gibi, namusu gibi.. Namusu!.. Mehmet yavuklu, o yaşına rağmen. O zamanlar Anadolu insanı öyle. Olgunlaştı mı oğlan, kız, evereceksin hemen. Mehmed'in yavuklusu mu? Adı Ayşe. Henüz on beşinde. Güzel mi güzel, alımlı mı alımlı. Başında al yazması öyle bir yakışmış ki. Yazmanın alı, gamze gamze gül açan yanaklarına vurmuş. Sabır sabır dokuduğu iğne oyası, bahar çiçekleri gibi açmış yüzünde. Gözleri delici bakışlarla hep yollarda, ümitle beklerdi bir gün Mehmedi gelecek diye. Kimseler görmezdi ağladığını, kimseler bilmezdi. Dibinde ağladığı koca çınardan başka. Gözünden akan sicim sicim yaşları, telaşla sağa sola bakar siliverirdi hemen. Yüreği heyecandan serçe kuşununki gibi pır pır atardı. İçinde hep yanan bir ateş vardı, sinesinin ta ortasına oturan.. Hasret dedikleri bu muydu ne? Narin bir çiçek gibiydi Ayşe. Sanki bir yabancı el değse soluverecekmiş gibi. Ayşe'nin uğruna bin Mehmet ölürdü, yabancı eller değmesin, yeter ki solmasın Ayşe, Ayşeler diye. Öyle de yaptılar. Mehmetler öldü. Mehmet öldü. Elinden bırakmadığı tüfeği ile, gözleri açık. Taa uzaklarda bekleyen Ayşe'ye bakar gibi. Mehmet bir askerdi. Çanakkale'de düşmanı göğüsleyen, dur diyen. Geçemediler onu, İngilizler, Fransızlar, Anzaklar, onca yaşına rağmen. Mehmet şehit olmuştu, tıpkı diğer Mehmetler gibi. Öyle bir rahat yatıyordu ki.. Sanki yaşıyor gibi.. Gülümseyen yüzü, al kanlar içinde, yırtık çorabından çıkmış üç parmağına aldırmadan. Daha çook yaşayacakları vardı Mehmed'in, yaşayamadı. Vatan toprağına düşman girmesin diye.. Hep hür yaşadık, hür yaşayalım diye.. Ayşe'ye yabancı eli değmesin diye.. Ayşe mi? Ayşe, aylar oldu, yıllar oldu, hep bekledi, bir gün Mehmedi gelir diye. Ama gelmedi Mehmet. Sonra dayanamadı Ayşe'nin, pır pır eden, hasret hasret yanan yüreği, uçup gitti Mehmed'inin yanına. Bir tek o biliyordu ya, ağlar oldu o günden sonra koca çınar, Mehmetler uğruna olmaz diye ağlayanlar... *** Ey ülkemin güzel insanları!.. 253 bin vatansever, şehit oldu Çanakkale'de. İngilizleşmeyelim, Fransızlaşmayalım, yabancılaşmayalım diye.. "Çanakkale geçilmez" dediler, bedel olarak kendi bedenlerini, canlarını verdiler, sınır koydular. Bizim şimdi sınırlarımız nerede başlıyor acaba, yabancılaşmamak için? *** Bu yazımı İstanbul Küçükçekmece Belediyesi'nin düzenlediği Çanakkale Şehitlerini ziyaret gezisi üzerine yazdım. Bir yıl boyunca belediye olarak 15 bin insanını Çanakkale Şehitliğine ücretsiz olarak götürüp getirmişler. Değerli Başkan Aziz Yeniay ve ekibini bu çalışmasından ve duyarlılığından dolayı tebrik ediyorum. Gönül istiyor ki, her ilde ilgili kurumlar bu duyarlılığı göstersinler, bu tür organizasyonlarla kültürümüzü, öz değerlerimizi insanlarımıza tanıtsınlar. Belki o zaman diner gözyaşları, koca çınarın, artık mehmetler için var diye ağlayanlar...