"Sen yanlış anlamışsın!.."

A -
A +
Bir hafta önceydi... Bir şehirler arası otobüste seyahat ederken, arka koltukta otuzlu kırklı yaşlarda bir babanın telefonda konuşmaları kulaklarıma kadar geldi. Keşke yüreğimi yakıp kavuran o konuşmaları duymaz olaydım; ama elimde değildi. Çünkü tam arkamdaki koltukta oturuyordu ve normal ses perdesiyle konuşuyordu. Sesi kısık değildi:
İster istemez o konuşmaları dinledim.
"Hayır yavrucuğum...  Hayır, güzel tosunum..." diyordu baba şefkat dolu bir sesle... Altı yedi yaşında olduğunu tahmin ettiğim küçük oğluyla konuşuyor olmalıydı.
"Eve on lira harçlık bırakmadım Paşam. Üç lira bıraktım."
Çocuk "... Ama annem öyle söyledi" diyor olmalıydı ki, öfkelenmeden açıklamada bulunuyordu:
"Hayır hayır, sen yanlış anlamışsın paşam benim... Ver bakalım annene telefonu" dedi. Telefonu anne almış olmalıydı ki bir iki saniyelik sessizlikten sonra telefonda eşine şunları söylüyordu arka koltuktaki meçhul yolcu:
"Ya baksana... Ben o an sana telefonda öyle söylemek zorunda kaldım biliyor musun? Yanımda biri vardı. Benden beş lira para istedi. Dün on lirayı görmüştü cebimde. Ben de param olmadığını söyleyemediğim için bendeki on lirayı eve çocuğa bıraktım" diye yalan söyledim. Ben aslında eve üç lira bıraktım. Tamam mı? Sen şimdi Furkan'a ver telefonu..." dedi.
Furkan oğlu olmalıydı... Tekrar oğluyla konuşma moduna geçti. Nasıl candan söylüyordu yavrusuna baba şefkatiyle:
-Furkan... Ağlama Paşam... Söz, yarın geleceğim... Sana top alacağım tamam mı? Yarın akşama söz... Hadi sil gözünün yaşını Paşam..."
Bir konuşma içinde, bin dram gizliydi... Söz konusu on liraydı... Bildiğimiz on lira... Ve bunun beş lira kadarını bir başka baba belki de evine ekmek götürmek için istiyordu... Bu ise cebindeki son parasını gidip de geri gelmeyeceğini bildiği ve kendisi parasız kalacağını hesap ettiği için beş lirasının olmadığını söylemeye utanıyordu. "Bendekini eve bıraktım" diyordu... Oysa eve bırakabildiği üç liraydı...
Ve altı üstü en fazla iki lira olan bir plastik topu alabilmek için "yarın akşama alacağım söz" diyerek bir evladına taahhütte bulunuluyordu... Hepi topu bildiğimiz on lira...
Bir taraftan "hapşırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyen efendiler" dünyası, bir yanda on liraya muhtaç iki babanın on lira için attığı on takla... Necip Fazıl'ın şiirini gel de hatırlama...
"Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul/Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul..."
            Melih Şahinbaş-Yozgat
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.