Yaşanmışlıklar unutulmuyor

A -
A +

“Hepsi işlenmiş en ince detaylı oyalar gibi dimağımıza. Keşkelerle anıyoruz o günleri...”

 

 

 

 

 

Hatırama devam ediyorum... Az mı düştük duvar üstlerinden. Ağaç dallarında az mı asılı kaldık? Bir gün hiç unutmam kırmızı dut bulmuştuk başka mahallede. Dut yedikten sonra yüzümüze damlattık sularını, gören telaşlanmıştı yüzümüzde kan var diye, biz gülümseyince anlaşılmıştı numara.

 

Kâğıttan küçük uçurtmalar yapardık Ersin'le, çok zevkli idi uçurması. Yana yana uçururken birbirimize sınıftaki kızlardan bahsederdik çocukça. Ah Fatma ah, kaç kişinin gönlüne girdin bir bilsen. İlkokul 3’üncü sınıfta gelmişti Almanya'dan bizim sınıfa. Okulun ilk günü 12 Eylül 1988. “Ne güzel kız” demiştim.

 

O küçük evli sokakların akşamları da eğlenceli idi. Hele büyükler de saklambaç oynarsa tadından yenmezdi...

 

Kapı önlerinde akşamları arkadaşların anneleri ablaları da otururdu. Çay sohbet. Bir baktık Ahmet abi kadın kılığına girmiş fırlayıverdi aralarından kadın kılığında. Vay arkadaş kimsenin aklına gelmemişti. Ne eğlenmiştik o akşam.

 

Plastik elektrik boruları ile okçuluk oynardık. Emirdağlı Volkanlara giderdik Kara Şimşek’i seyretmek için akşamları çat kapı. Kimse “niye habersiz geliyorsun?” diye yadırgamazdı. Sandalyeleri sıra sıra koyup trencilik oynardık. Makinist Volkan, yolcu Arzu ve Hilal. Sanayinin başından at arabacı Rasim amca gelirdi. Korkardık binmeye arabasına. Ah o kırbacı yok mu. İğneci Ahmet'in iğnesi gibi.

 

O siyah önlüklerimizle, ellerde plastik beslenme çantalarıyla erken olurdu okula gitmelerimiz, okul bahçesinde oynayacağımız ebelemece hayaliyle veya koşturacağımız top peşinde terleyene dek. “Ben Prekazi’yim sen Müjdat ol.”, “Hayır ben Prekazi'yim ben solağım” tartışmaları. O minik okul bahçesi bize Ali Sami Yen, Şükrü Saraçoğlu olurdu.

 

Sonra bir bir yaprak döken ağaçlar gibi gitmeler başladı. Özgürler, Kenanlar, Adiller... Görüşmeler oldu ama sıklıkla olmadı. Eskisi gibi bahçe kapılarını açıp giremiyorum. 1993 Eylül 13’ünde bizim de o çok sevdiğim sokağımızdan ayrılma vaktiydi. Gözümde dev gibi görünen o sokak o evler hepsini bırakıp gittik bir bir. Anılarım kaldı o sokakta. Çocukluğum. Erenköy’ün yazar sokağında. Yaşanmışlıklar unutulmuyor, hepsi işlenmiş en ince detaylı oyalar gibi dimağımıza. Keşkelerle anıyoruz o günleri. Geri gelemeyecek olan izleri...

 

     Abdullah Yavuz

 

 

 

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.