“Birkaç saat önce gördüğü konuştuğu insan, üstü tamamen örtülü karşısında yatarken...”
Bir mahalle. Yeni demişler adına. Son 10-15 yılın getirdiklerinden olsa gerek; ilçelere bağlı köylerin mahalleye dönüşmesi. İlçelere de “kaza” denirdi eskiden oysa… Hâlbuki o nefis köy havasıyla, düzayak ya da en çok iki katlı müstakil evleriyle, evlerin yemyeşil bahçeleriyle, bahçelerdeki çeşit çeşit meyve ağaçlarıyla, kümesleri ve bazı bazı görülen av köpekleriyle de her şey o yeni mahallenin aslında bir köy olduğuna işaret ediyor.
Köyden yukarı, dağlara doğru gittiğimizde bir cami karşıladı bizi. Caminin sonunda ikiye ayrılmış yol, sol taraftaki yolun sonunda ise misal âleminde yerle yeksan olmuş iki katlı müstakil bir ev bekliyordu herkesi.
Teknolojinin esiri olmuş insanlar olarak ancak acı/tatlı cemiyetlerde bir araya gelebiliyoruz artık. Geçenlerde “Ölüm kelimesi ne güzel/Her harfi bir ömre bedel” demiştik.
Pazar gününün o basık sıcaklığının altında, ağlamaktan burnu kanayan genç, başı omuzumda “Bu acı geçecek mi Abi! Alışacak mıyım?!” derken az önce zikredilen cümleyi nasıl diyebilirdim ona? İnsan, noksan bir varlık. İşte az ötede, daha birkaç saat önce gördüğü, konuştuğu insan son kıyafetini giymiş, üstü tamamen örtülü karşısında yatarken, bir ömrün ne kadar kısa, insan denilen varlığın ne kadar değerli olduğunu anlayamayacak kadar umarsızca meşguliyetlerinin girdabında sürüklenip gidiliyor.
“Dört kollu” da derler bizim oralarda tahta tabut için. Demirleri de var gerçi şimdi kimilerinin. Sessiz ve sakin son binilen binek o. O giderken duyulan tek ses, herkesin kati olarak uzanacağı musallaya doğru giderken duyulan ayak sesleri. Bu dünyanın üstündeki son saatlerinde hiç gıkı çıkmayacak insan evladı, sözün kıymetini anlamadan önce ne çok konuşma hevesinde. Herkese ve her karşılığa verecek cevabı olanlar, lâl olduktan sonra göğsünü gere gere konuşabilecek olanlara imrenmez mi hiç!
“İşte şu pencereden bakardı, şu kapıdan uğurlar, ben giderken arkamdan ağlardı… Her yerde onu görüyorum Abi…” dedi genç adam sarsıla sarsıla ağlarken. Son anlarında yanında olamadığı, son kez hayatla bakan gözlerine dalamadığına yanıyordu... Ah zaman, zamansızlık ya da anılar. Akıl nisyan ile malul olmasaydı eğer, çıldırırdı insan. DEVAMI YARIN
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...