Kabir taşlarının söyledikleri

A -
A +

“Şimdi, hiç ölmeyecekmiş gibi kendimizi kandırıp, ölümden kaçtığımızı zannediyoruz!..”

 

 

 

Ölüme uzağız artık. Çok uzak hem de. Son yüzyıldır ölümü âdeta hayattan çekip almışız. Şehrin en uzak ve en yüksek yerleri, kabristanlar için biçilmiş kaftan olmuş! Bize epey uzak ama bir o kadar yakın yerler seneden seneye -o da olursa- iki defa gittiğimiz ve “görev ifa şartını” şimdilik zoraki ifa ettiğimiz mekân olmuşlar. Hele bir de ziyaret ettiğimiz kabri mamur ettirdiysek, bizden hayırlısı olmamış!

 

Eskiden neredeyse her köşebaşında, çoğu caminin avlusunda kabirler insanla iç içe olurdu. İnsana ölümü, ölümün son olmadığını, hayatın kısa olduğunu, günaha tevessül etmeden önce kabir taşlarıyla göz göze gelinmesi gerektiğini vb. tövbe etmenin önemini ihtar eder gibiydi kabir taşları.

 

İnsan kalbinin çok değerli olduğunu her adımımızda bizlere söylerdi. Hayatın tüm fiziki hâllerinde varlığını hem de sanatla sürdüren kabirlerle birlikte ölüm hep kalbimizin hizasındaydı.

 

Şimdi şehirlerden uzaklara çok uzaklara taşınan kabristanları görmeyince, mecburi ziyaretlerimizin dışında görmeyince sanki ölümden uzaklaştığımızı mı zannediyoruz? Yüksek binalarda oturunca ölmeyeceğimizi mi hayal ediyoruz? İnsanın kendini kandırmasından daha vahim ne olabilir ki?

 

Ölümün hatırlatıcı yönü en küçük kararlarımızda dahi aklımızın bir köşesinde hazır bulunurdu o yıllarda... Biz tarihimizle iç içe yaşadığımız gibi kabristanlarımızla bir olarak ölülerimizi hatırımızdan çıkarmadan ve onlarla iç içe yaşardık. Şimdi, hiç ölmeyecekmiş gibi kendimizi kandırdığımız metropollerde ölümden kaçtığımızı zannediyoruz. Ölüm yok ya onlara... Kabristanlardan uzak ya... Oysa bize öğretilen ahlakta ölüm derin bir olgunlukla karşılanır hayata da bir çekidüzen vesilesi olurdu ölüm. Ah o büyük padişah Kanuni Sultan Süleyman Han ne güzel demiş:

 

"Mülk-i dünyâ kimseye kalmaz sonu berbâd olur,/Ey Muhibbî şöyle farzet kim Süleymân olmuşuz."

 

Nasip… Ne güzel bir kelime.

 

Bir cami, cenaze namazı ve günün sonunda kürek kürek atılan toprak...

 

En büyük miras, ölümdür nihayetinde. Ah bir anlasa bizim, ölmeyeceğini zannedenlerimiz...

 

     Onur Genişcan

 

 

 

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.