İkramın hasına kavuşmak

A -
A +

“Bizi sakallı nur yüzlü, gayet kibar bir köylü karşıladı. Cami bahçesine sohbete götürdü.”

 

 

 

Akdeniz bölgesinin genci olarak 1979 senesinde kışıyla meşhur, “Doğu'nun sınır taşı, Erzurum'un Dadaşı" diyarına öğrenim için gittim.

 

Çok kıymetli öğretim üyelerinin ecdadımızı ve özellikle de atamız Osmanlıları samimiyetle anlatmalarıyla sevgimiz de arttı, onların yolunda hizmet aşkıyla yola çıktım. Hâlâ devam eden akrabadan ileri dostluklar kurup onlarla beraber bu yola baş koyduk. Tatillerde atalarımızın yolunda, onların paha biçilmez eserlerini nasibi olanlara ulaştırmak için seferber olduk.

 

Erzurum ve doğu vilayetlerimizin çetin kış şartlarında yaz-kış ayırt etmeksizin ziyaret edip Hakikat Kitabevi'’nin kitaplarını mekânlarına kadar götürdük. Köy, kasaba, kaza ile kahve, medrese, cami, misafir evlerinde ziyaret edip sohbetlerine katıldık. Geliş gayemizi anlattık.  Misafirperverliklerine hayran kalıp, ikramlarına kavuştuk. Peynirin, kavurmanın âlâsını, kadayıf dolması ile balın hasını tattık...

 

Bu mesrur girişten sonra bir daha böylesine nasip olmayan ziyafeti dilimin döndüğünce anlatacağım:

 

Erzurum'dan Çat ilçesi ve köylerine cuma namazı öncesi birer ikişer dağıldık.

 

Bizi götüren minibüsteki arkadaşlar Dr. Hayreddin ile beni Çat'a yakın Dutlu/Tuzluca köyü camii yanında bırakıp hareket etti...

 

Biz indirdiğimiz kitap kolilerini cami avlusuna götürünce, bizi sakallı nur yüzlü, gayet kibar bir köylü karşıladı. Cami bahçesindeki sohbet mekânına götürdü. Hâl hatır sorduktan sonra.

 

“Kitap mı getirdiniz?” diye sorunca ilk şaşkınlığımızı yaşadık.

 

Rahmetli Hayreddin abimiz, “Evet efendim, ecdat yadigârı dinî eserler getirdik” diye cevap verince “Biliyorum, benim misafirimsiniz, kitapları cemaate takdim ederiz, sonra da arkadaşlarınızla eve gideriz” diye söyleyince ikinci şaşkınlığımızı yaşayacaktık. Ama asıl şaşkınlığımız gerideydi. Amca “Sevgili Peygamberimizin rüyamda emrettiği hizmet ve ikramı yerine getirmek şerefine nail olurum inşallah” deyince kendimizden geçtik.

 

Rüya sahibine imrenip gıpta ederek elini öpmek istedik. Tevazu gösterip, öptürmedi. Müdafaa edip kendisini tanıttı.

 

“Fakir köylü olup Şeyh Ahmed Efendi'nin oğlu Abdulgafur. Size Peygamberimizin buyruğu üzere yardım etmeye çalışacağım. İnşallah, utandırmayız” deyince sanki başka bir âlemde olduğumuz havasına girmiştik... DEVAMI YARIN

 

 

 

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.