“O gün belki de o aile apartmanında ekonomik durumu en zayıf olan kişi oydu...”
Atışalanı semtinin dar sokaklarında aile büyükleri ile bayram geçirmeye gelmiş minik bir kızım. Holihop denen yuvarlak çemberin moda olduğu, almayanın kalmadığı, bir iki kalanın da boynunun bükük olduğu yıllar, kaldırıma oturmuş boynu büküklerden biriyim. Maddi açıdan çok sıkıntı çekmiş henüz nefes almaya başlamış bir ailenin çocuğu olmak bu tarz gereksiz ürünlere uzaktan iç geçirmeyi küçükken öğretir insana.
İstesem belki de alırlardı ama istemeyi bilmezdik işte... Öyle yıllar... Kaldırımda benimle birlikte mahzun gözlerle holihopu elinden başlayıp belinde çeviren havalı hareketlerle gözlerimizi şenlendiren çocuklara bakan birkaç çocuk daha var.
Bu mahzun gözleri fark eden bir yürek bizi yanına çağırdı: “Siz neden oynamıyorsunuz?” Dedim: “Bizim yok ki!” Dedi: “Kaç para bu holihop denen meret?” Dedim: “Bilmem ki...”
“Düşün peşime” diyerek sokağın başındaki bakkala girdi. Rengârenk holihopları görünce oraya bayılacağım sandım. Pembe renk bir holihopu seçerken nasıl bir minnet duygusuyla göz göze geldiysek, eniştemle. Yıllardır çok severim onu, o gün belki de o aile apartmanında ekonomik durumu en kötü olan kişiydi. Hiç lüks bir arabası ya da ankastre mutfaklı bir evi olmadı ama her bayram cebimize harçlığımızı kalbimize bir gülümsemesini yerleştirirdi. Kuzenlerle aramızda çıkan ufak tefek tartışmalara adaletli babacan tavrıyla son noktayı koyardı.
Bu bayram aile toplantımızda yoktu. Bu defa vefa borcu bendeydi. Elime bir şişe zemzem alıp başucuna vardım. Şifası için Yasin-i şerif okurken artık Rad Suresine ihtiyacı olduğunu düşünüp sesli bir şekilde boğazımdaki düğümleri gözümden dökülenlere aldırmadan okudum. Sonra su istedi. Elimdeki zemzem şişesini ağzına tuttuğum vakit arkamda kızı Yunus Emre’nin şu dizelerini dökerdi inci mercan gibi evin ortasına. Ölümün her köşesine sinmiş olduğu odada yankılanan bu ses iliklerime işledi;
“Bir hastaya vardın ise/Bir yudum su verdin ise/Yarın anda karşı gele/Hak şerbetin içmiş gibi.”
Ve ardından eniştemin solmuş yorgun bitap dudaklarından dökülen “Allah sana her şeyin en hayırlısını versin” cümlesi… O mu içti o suyu ben mi bilmiyorum?
İçimden “ahirette görüşürüz” diyerek gözyaşlarıyla ayrıldım yanından. Dönerken dilimde tek bir mısra:
“İş bu söze Hak tanıktır/Bu can gövdeye konuktur/Bir gün ola çıka gide/Kafesten kuş uçmuş gibi.”
Rumuz: Karayel
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...