“Sizin kimseniz yok mu?”

A -
A +

“Kız çocuğuydu ikisi de… Suriyeli olduklarını fark ettim. Eli kanayan konuşmuyor ağlıyordu.”

 
Ramazan ayında bir iftar öncesiydi. Arabamla evimize gidiyorduk. İftara beş on dakika filan kalmıştı. Biz de eve yaklaşmıştık.
Binamızın bulunduğu yere birkaç yüz metre kala virajı dönerken iki çocuk ilişti gözüme. Bir küçük kız çocuğu hem kanayan elini tutuyor, hem korku ve çaresizlik içinde ağlıyordu. Elinden şapır şapır kan damlıyordu. İki eli de kan içinde kalmıştı. Diğer biraz büyük olan kız da ona yardım etmek istiyordu ama nasıl bir yardım yapacağını bilemiyordu.
Belli ki olay yeni olmuştu ve biz üzerine gelmiştik.
İki çocuk da çaresizdi. Üstelik iftara birkaç dakika kaldığı için sokaklar sessizdi. Herkes iftar için evlerine çekilmişti.
O hâlde ve sokakta kimse yokken bu iki çocuğu yalnız bırakabilir miydim? Onları orada öyle bırakıp eve gelsem iftar açabilir miydim? Ağzıma lokma koyabilir miydim? Asla!
Kesinlikle yapamazdım. Arabadan inerek bu çaresiz çocuklara yardımcı olmak için yanlarına gittim.
Kız çocuğuydu ikisi de… Suriyeli olduklarını fark ettim. Eli kanayan konuşmak yerine ağlarken yanındaki kız çocuğu bize bir şeyler anlatıyordu. Eliyle de bir yeri işaret ediyordu. Ama Türkçesi yok denecek kadar az olduğu için ne olduğunu ne dediğini bana anlatamıyordu.
Bu arada eli kanayan çocuğun eline baktım ki aman Allah’ım… Avucunun içi yarılmış içeride kemik görülecek derecede yarık açılmıştı.
Yere kapaklanırken tam düştüğü yerde bir demir çıkıntısı mı vardı kim bilir çocukcağızın elini paramparça etmişti. Kan, kendiliğinden duracak gibi değildi. Bu çocuğun derhal hastaneye götürülmesi gerekiyordu…
Peki ben bu saatte ne yapabilirdim? Vakit tam iftar vakti… Bu saatte kimi arayıp da kimden yardım isteyeceksin? Top ha patladı ha patlayacak. Herkes evine çekilmiş, herkes boğaz derdinde.
Ama ne olursa olsun bu çocukları bu hâlde bırakamazdım. Ambulans arayıp yardım istesem bunlar kimliği olmayan çocuklardı? Kim bilir ne sorun çıkardı? “Çocuklar ne oldu geçmiş olsun” dedim ama büyük olan çocuk Arapça bir şeyler söylemeye başladı. Bir tehlikeyi anlatıyordu, bir çaresizliği anlatıyordu. Ama ne o anlatabiliyordu ne ben anlayabiliyordum.
“Sizin kiminiz kimseniz yok mu? Eviniz nerede?”
Yarı Türkçe kelimelerle ve beden diliyle, el kol hareketleriyle nerede oturduklarını söylediler.
Küçük çocuk zaten hıçkırarak ağlamak istiyor ama korkusu hıçkırıklarını bastırıyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.