Tanınmış akademisyen-yazar Prof. Dr. Mim Kemal Öke’nin ilk kez Konya’da yerel bir gazetede yayımlanan ve her paragrafı anlam yüklü hatırasını sunmaya devam ediyorum:
Doğrusu endişelenmiştim. Olur ya, Papaz efendi;
“Bu üniversitede kiliseye devam etmeyenleri dışlarız” derse ne yapardım?
Yani onca zorlukla girdiğim üniversiteyi bırakıp Türkiye’ye mi dönecektim?
Papaza biraz da mahcup bir tavırla;
“Affedersiniz, ben Türk ve Müslüman’ım…” diyebildim, o kadar…
Ürkek hâlimi gören papaz, derhal özür dilercesine sözü değiştirdi. Ve sudan konulara doğru bir gedik açtı.
Birkaç hafta geçti aradan. Bu kez bir arkadaşım, kolej bahçesinde beni görünce;
“Hey, papaz seni çağırıyor” demez mi?
Korktuğum başıma geldi, diye iç geçirdim. Oysaki papaz beni güler yüzle karşıladı.
“Otur!” dedi:
“Bu ülkede siz Müslümansınız. Sizin de ibadet etmeye hakkınız var. O nedenle ben üniversite yetkilileriyle görüştüm. Müslüman öğrencilerin de, ibadetlerini aksatmamaları için, bir oda tahsis etmeye karar verdik. Gelin o odayı gezelim. Uygun olup olmadığını söyleyin bize. Uygunsa o zaman tefrişi için ne gerekiyorsa temin ederiz. Tabii, üniversite bütçesinden...”
Şaşırmıştım. O günden itibaren Aziz Rasmus’un odası bir mescide çevrildi. Hem de aynı mahalde bir Türk Cemiyetinin temelleri atılarak. Papazın bu jestine karşılık;
“-Biz Müslümanlar namazımızı, her yerde, odamızda da kılarız” diyemedim. Hem cemaatle, toplu hâlde kılınan namazlar için böyle mekân bulunmaz bir nimetti…
Herhangi bir Müslüman Derneğinin bulunmadığı bu küçük üniversitede, namaz bile kılmak alışkanlığı olmayan benim üzerime kalmıştı, 'İmam'lık…
Türkiye’den uzaktım. Kime yazıp bana malzeme gerek diyecektim. İmdadıma üniversite kütüphanesi yetişti.
Türk-İslam Literatürünün, hem de orijinal dillerinde bolluğu, bu üniversitenin şarkiyat fakültesinde ne kadar vukufla öğretildiğini anlamamı sağladı.
İlmihale dalıp, neredeyse bütün derslerimi bıraktım. Üstelik İbrani, İsevi başlangıcıyla… Hepsini taradıktan sonra;
“-Şükürler olsun ki Müslüman’ım” dediğimi hatırlıyorum.
Taklid-i imandan, tahkik-i imana o safhada geçmiştim herhâlde. Toparlandığım bilgiler ile hem kendi namazlarımı kılıyor, hem de öğleleri üniversitenin Müslüman asıllı öğrencilerini, duvarlara yapıştırdığım ilânlarla mescide çağırabiliyordum.
O günlerde kolejde aynı süiti paylaştığım arkadaşım saf bir İngiliz idi. Bir gün ibadet için yatak odama çekilip, kapıyı da kilitlemiştim... DEVAMI YARIN