Meşhur olmaktan korkup şehri terk eden zat!..

A -
A +

Abdürrahîm-i İstahrî hazretleri dünyâya kıymet vermez; dünyâ malı toplamazdı...

 

 

 

Abdürrahîm-i İstahrî hazretleri evliyanın büyüklerindendir. Hicrî dördüncü asrın ilk yarısında yaşadı. İlim öğrenmek için, Hicaz, Irak, Şam ve başka yerlere seyahatler yaptı. Ruveym bin Ahmed, Sehl bin Abdullah-ı Tüsterî ve başka büyük zâtlarla görüşüp kendilerinden ilim öğrendi. Hâlini gizlerdi. Dâima neşeli görünürdü. Bazen kıymetli elbiseler giyip, avlanmak için ormana giderdi. Av köpekleri ve güvercinleri vardı. Bir defasında, ava çıkmıştı. Bir kimse, gizlice kendisini takip etti. Gördü ki, bir dağın arkasına varınca köpekleri saldı. Kendisi Allahü teâlâyı zikretmekle meşgûl oldu. Kendisini takip eden kimse diyor ki: 

 

“Zikre başladığı zaman, dağ, zikir sesi ile doldu. Ben anladım ki, o dağda bulunan taşlar, ağaçlar ve vahşî hayvanlar, onun zikrine iştirâk etmektedir.”

 

Bu mübarek zat dünyâya kıymet vermezdi. Dünyâ malı toplamazdı. Babasından kalan yirmi bin akçenin, on binini insanlara dağıttı. Kalan on bin akçeyi de bir torbaya koydu. Bir gece, evinin damına çıktı. Bu torbada bulunan akçeleri, avuç avuç etrâfa serpti. Kendisine de, ekmek ve bakla almak için çok az miktar bıraktı. Yerler hep akçe doldu. Öyle ki, sabah olunca herkes, o gece gökten akçe yağdı zannettiler...

 

Abdürrahîm-i İstahrî, kendisi için bir şey istemezdi. Evinde bir sığır derisi vardı. Onun üzerinde istirahat ederdi. Günlerce yemek yemezdi. Bir zaman Abadan’a gitti. Ramazân ayı idi. Orada yirmi bir gün kaldı. Halk kendisine iftar için bazı yemekler getirirlerdi. Sabah olunca, bu yemeklerin aynen durduğunu görürlerdi. Bu hâli gören Abadanlılar kendisini çok sevdiler.

 

Abdürrahîm hazretleri, halkın bu muhabbetini görünce, meşhur olmaktan korkup Abadan’dan çıktı. Sehl bin Abdullah-ı Tüsterî hazretlerini ziyârete gitti. Sehl-i Tüsterî, kendisi için hangi yemeği pişirmelerini arzu ettiğini sordu. “Ekşili yemek pişirsinler” dedi. Yemek pişirilip, iftarda getirildi. Bu sırada, kapıya bir fakîr gelip, Allah rızâsı için yiyecek bir şeyler istedi. Abdürrahîm, yemeğin o fakîre verilmesini söyledi. Yemek, çömleği ile fakîre verildi. Onlar da su ile iftar ettiler. İkinci ve üçüncü gün de aynen böyle oldu. Sonra, oradan ayrılıp giderken bir kimse gördü. Suyun kenarına oturup, elinde bulunan ekmeği suya banarak yiyordu. O kimse, Abdürrahîm’i davet etti. Beraberce ekmeği suya batırıp yediler.

 

 

 

Vehbi Tülek'in önceki yazıları...