Bazen seyrediyoruz olan bitenleri… Mahvoluyoruz söylenen cümlelerin çığlıklarıyla harap olan birlik ihtiyacının yok oluşuna. Fikirlerin çarpışmasıyla hakikat güneşi doğmuyor artık. Kaybediyoruz insanlığımızı, hançerlerle telef ediyoruz adaletimizi; sessizce sürüklüyoruz zulmet fırtınalarının esrarengiz girdabına.
Meğer ne kadar düşmanmışız birbirimize; size, bize. Sahi, artık “biz” diyebiliyor muyuz birbirimize? Sanatların ve fikirlerin olgunluğu, medeniyetin varlığı, hissiyatların birliğine muhtaç değil miydi? Biz olabilme ihtimalinin arzusuyla yanıp kavrulan sizler; biz olabilmenin lezzetinden mahrum kalmanın ıstırabıyla kaybolup elde avuçta yalnızlık ateşinden gayrı ne bırakıyorsunuz? Sizlerin kavgasıyla canlardan nefret tohumları fışkırırken; benliğin esaretiyle çarpışan varlık fırtınaları feryat ediyor, biz hasretinin susuzluğunda kahroluyor. Bilhassa, nereye sürüklendiğimizden haberdar olan "bizler", perişan bir hâlde, sükût illetiyle paramparça oluyor.
Feryat çığlıkları "biz" olabilme gayretiyle yanıp tutuşmadıkça, nefret kervanının yolcularıyla mücadele etme fırsatını da, sanırım bulması mümkün değil. Ya bağıranlar kazanıyor, ya bağıranlar duyulmuyor ya da bağıranlar eriyor bizsizlik ile. Tam düzlüğe çıkma fırsatı bulduğumuzda, benliğimiz, uçurumun kenarından savruluyor, ‘biz’lerin erişemeyeceği servet olan birliğe.
Şaşırdığımıza şaşırıyorum bazen. Zira aklıselim olmak fikri sefil olma istikametine sevk ediyor varoluşumuzu. Kılavuzu doğru seçmediğimiz müddetçe, yalnızlık bulutlarına dur diyebilmek de mümkün olmuyor.
Dinlemeye tahammülümüzün kalmadığını fark edemez iken aşılmaz duvarların ötesine söküp atıyoruz merhametimizi. İçimize korku, yalnızlık, ümitsizlik, karamsarlık, bencillik ve düşmanlık tohumu eken "ben" ve "sen" ile hesaplaşma vakti gelmedi mi?
Biz bir olursak, birbirimiz birliğimiz olur! Bir olmanın erdemini düşünebilirsek biz olmanın sefasını süreriz… Atalarımız bu duyguyu çok sade çok basit ama bir o kadar anlamlı hâlde söylemişler bakın: “Bir elin nesi var, iki elin sesi var...”
Cüneyt Akçatepe
ŞİİR
G i d e r
Günler hızla geçer, tutulmaz olur!
Ömür sermayeni eritir gider,
Büyük söz söyleme, yutulmaz olur!
Mızrak çuval deler, sırıtır gider!
Dere yatağına çadır kurulmaz,
Ehil olmayana sual sorulmaz,
İlimsiz mecliste hiçe durulmaz;
Güzel hasletleri dağıtır gider!
Tuzağa düşmeden, nefsini uyut,
Hakk'ı bilenlerin koş elinden tut,
Hakikati öğren, yanlışı unut,
Âlimin hayâli eğitir gider...
İyilik yap lâkin kendinden bilme,
Hiçbir kusurunu aklından silme,
Her zaman gülümse, yüksekçe gülme,
Kahkaha vakarı yitirir gider...
Bir dünyalık için eğme belini,
İncitici sözden koru dilini,
Darda kalmışlara uzat elini,
İhmâl, itibarı bitirir gider!
Daha ne söylesem bilmem ki sana!
Mutlak çıkacağız yüce divana,
“Yarına” deriz de, hangi yarına?
Dört kişi omuzlar, götürür gider!
İman kurtulmuşsa, selamettesin,
Onu kaybettiysen, felakettesin!
Bağırsan, çağırsan duyulmaz sesin!
Dostların yüzünü çevirir gider!
Durgun su yüzüne, yazı yazarım,
Bir değer biçmeye yoktur pazarım,
Çok sürmez, kaybolur garip mezarım!
Zaman değirmeni öğütür gider!
Ramazan Çetin-Konya
GÜZEL YURDUMUZ
KAÇKAR DAĞI: Karadeniz bölgesinin en yüksek dağıdır. Artvin, Rize ve Erzurum illeri sınırlarının birleştiği noktadadır. En yüksek yeri 3932 m olup Artvin il sınırları içindedir. Yüksek kesimlerinde 13 tane buzyalağı gölü bulunur. Bu göllerin hepsi 2700 metreden daha yüksektir. En büyüğü Deniz Gölü olup, çapı 300 metredir.
Kaçkar Dağı'nın 2000 metreye kadar olan kısmı; lâdin, kızılağaç, sarıçam ormanları ile kaplıdır. Daha yüksek kesimler ise çayırlıktır. 1200 m yükseklikte Ayder Kaplıcası yer alır. Kaplıca suları çeşitli hastalıklara iyi gelmekte olup konaklama tesisleri mevcuttur.
Dağın yüksek kesimlerindeki çayırlara yazın yaylacılık amacıyla çıkılır. Doğu ve güney yamaçlarından kaynaklanan sular, Çoruh Irmağı'nın kollarını besler. Kuzey yamaçlarından çıkan sular ise Karadeniz’e dökülen Büyükdere’nin başlangıç kollarını meydana getirir.