İlk emri ‘oku’ olan bir dinin mensupları olarak, okuma kültürünü gıda gibi su gibi hayatımızın içerisine almamız lazım. Ne yazık ki zamanımızı çoğunlukla telefonlar ve internet ve sosyal medya paylaşımları esir almış durumdadır. Ben her defasında yazılarımda ve gençlerle sohbetimde hep bu konuyu gündeme getirerek bilgi ve okuma kültürünün telefon ve internetle kazanılamayacağını, bunun yolunun ancak ve ancak kitap okumadan geçtiğini anlatmaya çalışıyorum. Günümüzde sayısız böyle paylaşımlar var ama okumayan insanda muhakeme olmuyor. Paylaşılanlar kendi fikri olmuyor. Kendine ait olmayanı paylaşıyor. Bu da zaman içinde kendi içinde boşluk yaşayıp ruhsal bunalımlara düşmelere sebep oluyor.
Biz çocukluk yıllarımızda genel anlamda daha ilkokulda masal kitapları ve ortaokuldayken de ülkemizin temel eserlerini ve dünya klasiklerini okuma alışkanlığı kazanırdık.
Balıkesir’imiz bu yönden gerçekten çok şanslı bir il. Başta Valiliğimiz olmak üzere Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerinin ve Millî Eğitim Müdürlüğünün başlatmış olduğu her okula kütüphane açılması ve okuma alışkanlığının kazandırılması çalışmalarının başlatıldığını memnuniyetle takip etmekte ve görmekteyiz. Bu ilimiz için gerçekten sevindirici bir adım.
Yalnız bir gerçek daha var ki işin üzücü yanı gelişen teknolojiyle beraber gençlerin dikkatini kitaba çekmekte başarısız kalışımız. Onlara okumuyorlar diyerek sitem edebiliyoruz belki ama empati yaptığımızda da onların okuyabileceği kalitede ve içerikte kitap üretenimiz de ne acıdır ki pek çıkmıyor.
Tamam kütüphanelerimize gidelim, asırlardan günümüze uzanan kültürümüzü, ilmi, irfanı öğrenelim günümüzde ise gençliğe okunacak kitaplar sunalım veya okunacak kitapları ulaştıralım...
Aslan Torun
Sevdayla bezenmiş şu can yurdumun
Düşündüm şöyle bir neresi güzel?
Bir uçtan bir uca Anadolu’mun
Buram buram kokan, yöresi güzel...
Çam, kekik kokulu orman havası
Zirvede yaylası, düzde ovası
Türlü balıkların elvan yuvası
Gölleri, ırmağı, deresi güzel…
Baharla birlikte karın erisin
Yemyeşil zirveni kekik bürüsün
Sırtında kepenek, güder sürüsün
Çobanın başında beresi güzel…
Ah yurdum!.. Yüreğin neleri gizler?
Bellidir yüzünde asırlık izler
Kuşatmış üç yanı engin denizler
Koynunda denize giresi güzel...
Sırları gizemli uslu dağların
Zirvesi dumanlı puslu dağların
Rengârenk çiçekle süslü dağların
Yurdumu kuşatan sırası güzel…
Meftunum; dostlarım, katılın siz de
Anlatın yurdumu bir, iki sözde
Köz olun gönülde, yaş olun gözde
Çamların künarı, çırası güzel…
.....
Künar: Çam fıstığı
Kadir Çetin
Adalı Halil, son devir büyük Türk pehlivanlarındandır. 1871 yılında Edirne’nin Adaiçi bölgesinde doğdu. Babası Kara Mehmed de meşhur bir pehlivandı. Adalı Halil, babasının teşvikiyle daha küçük yaşta güreşe başladı ve ilk güreş derslerini babasından aldı. Sonra Kırkpınar’da 26 sene başpehlivan olan meşhur Aliço’ya çırak oldu. Ondan güreşin bütün inceliklerini öğrendi. 1.98 boyunda, 125-130 kilo ağırlığında, devrinin en iri pehlivanlarından idi. Koca Yusuf ve Kurtdereli gibi yağlı güreşin ustalarıyla karşılaştı...
Adalı Halil Pehlivan, Kurtdereli Mehmed Pehlivanla beraber Avrupa’ya gidip orada karşılaştığı bütün rakiplerini çok kısa zamanlarda yendi. Avrupa’da yenmedik rakip kalmayınca Amerika’ya geçti. Orada da bütün rakiplerini kısa zamanda yendi ve “Türk Arslanı” diye anılmaya başladı. Yurda döndükten sonra kazandığı Kırkpınar başpehlivanlığını 18 yıl korumuştur.
Edirne’de 1927 yılında vefat eden Adalı Halil’in kabri, Kasımpaşa Camii önünde bulunmaktadır. Kırkpınar güreşi öncesi pehlivanların Adalı Halil’in kabrini ziyaret etmeleri, gelenek hâlini almıştır.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...