Seyahat notları

A -
A +

Kurban Bayramı'ndan hemen sonra millî takımımıza destek için Almanya’ya, ardından Sayın Cumhurbaşkanımızın heyetiyle Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi için Kazakistan’a, ardından Turkcell’in 30. yılı münasebetiyle Wall Street’teki New York Borsasında düzenlenen gonk törenine katılmak için ABD’ye gittim.

 

Yani kısa bir Asya, Avrupa, Amerika turu yapmış olduk.

 

     ***

 

Biz Türkiye olarak daha çok vergilerle ve ticaretle geçiniyoruz, tek avantajımız stratejik coğrafya.

 

Oysa Bakü sokakları neft (petrol) kokar. Hakeza Asya’daki bütün Türk cumhuriyetleri, yer altı zenginliklerinin üzerinde… Kazakistan’da da uranyum dâhil, ne ararsan var.

 

Avrupa dersen, sanayide iki asır önce yakaladığı başarının meyvelerini yemekte hâlâ…

 

Tabii bir de kurdukları sömürü düzeninin!

 

Enerji kaynakları ve kıymetli cevhere sahip olmayan bu bölgenin yaşadığı müreffeh hayatın neticesi, sömürdükleri ülkelerden aldıkları göçle sokaklarına yansımış zaten.

 

Sayelerinde zengin oldukları ülkelerin vatandaşlarını (daha çok Afrikalılar) aynı zamanda iş gücü olarak kullanmaktalar.

 

ABD’de ise paranın ve ticaretin gücü hâkim.

 

Ve tabii yine aynı sömürgeci zihniyetin.

 

Rockefeller binasının önündeki Atlas Heykeli’ne yansıttıkları gibi, dünyayı biz yönetiyoruz mesajı var her tarafta.

 

Bu devasa binanın hemen karşısında Saint Patrick Katedrali’nin olması tesadüf değil elbet.

 

Katedrale ismini veren Aziz Patrick, Katolik Hristiyanlar için büyük öneme sahip.

 

Rockefeller Center ile katedral arasındaki Atlas Heykeli, Yunan mitolojisindeki Zeus tarafından gök kubbeyi omuzlarında taşıması için cezalandırılmış bir titanı temsil etmekte.

 

Yani Rockefeller, bu görevi üstlendiğini ima etmekte.

 

Biz dâhil, bütün dünya ekonomisine yön verenler, silah satarak, bağışlayarak savaşları körükleyenler ve şimdi de kurdukları düzeni internet teknolojisini kullanarak başka bir mecraya daha taşıyanlar işte bu devasa gökdelenlerden yönetilmekte.

 

İşte bu havayı teneffüs edince, Türkiye’nin hiç değilse savunma sanayiinde elde ettiği büyük başarının, yeni yeni oluşan teknoloji ekosisteminin değeri daha iyi anlaşılmakta.

 

Pek çok konuda geride kalsak da, yakaladığımız bu ivmeyi asla tökezletmememiz, tarihî fırsatı akamete uğratmamamız lazım ki, umudumuzu başka alanlara da taşıyabilelim.

 

Yoksa yeniden zincire vurulma korkumuz en az bir yüz yıl daha gerçeğe dönüşür.

 

Hem de daha ağır bedeller ödetilerek!

 

     ***

 

Dünyada neler olup bittiğini Astana’ya resmî ziyaret esnasında önemli bir kaynaktan bire bir dinleme fırsatımız oldu.

 

Yeni bir dünya savaşına mı gidiyoruz?

 

Evet, özellikle Batı’yı yöneten akıl bunu körüklüyor.

 

Peki ittifaklar nasıl şekillenecek?

 

Bu sorunun cevabı çarpıcı…

 

Dünyada gerçek bir ittifak var ise o da Batı’da…

 

ABD ne isterse -mızmızlansalar bile- İngiltere, Almanya, Fransa, hatta Japonya ve G. Kore harfiyen yerine getirir.

 

Şanghay İşbirliği Örgütü ülkeleri NATO’nun karşısında bir taraf mı?

 

Böyle bakmak büyük hata.

 

Hindistan gibi hem ABD’nin politikaları güdümünde hareket eden, hem de ŞİÖ’ye üye olan ülkeler var.

 

Bunun da ötesinde, Çin’in Rusya için Batı ittifakını karşısına alması yahut Rusya’nın kendi istikbalini Çin’e bağlamasında büyük çekinceleri var.

 

Yani burada Batı’daki gibi bir ittifaktan söz etmek mümkün değil.

 

İslam ülkeleri arasında zaten böyle bir şey söz konusu dahi olamaz.

 

Türk devletleri için de henüz bir ittifaktan bahsetmek mümkün görünmüyor; örnek Gazze.

 

Geriye tek sağlam ittifak kalıyor, o da ABD’nin güdümündeki Batı bloku, yani NATO.

 

     ***

 

İşte bu yüzden Washington’daki NATO toplantısı Türkiye için önemliydi.

 

Açmaza bakın ki, aynı NATO ülkeleri Gazze’deki soykırımı desteklemekte, sınırımıza terör devleti kurmayı istemekte, yıllardır sokak hareketleri, terör olayları, yargıdaki-ordudaki kolları, o da olmayınca ekonomiden vurarak siyasi uzantıları sayesinde iktidarı tekrar istediği ellere teslim etme niyetinde.

 

İşte 15 Temmuz hain işgal girişiminin yıl dönümündeyiz.

 

Sekiz sene önce amaçlarına ulaşsalar bugün belki İstanbul’un Avrupa yakasında yeni bir Vatikan kurmuş, Doğu ve Güneydoğu’da birçok ilimizi bizden koparmış, yani bizi de Irak ve Suriye gibi bölmüş olacaktılar.

 

Vazgeçtiler mi?

 

Hayır.

 

Peki, darbelerle başaramadıklarını, siyasi olarak elde etme ışığı gördüler mi?

 

Evet.

 

     ***

 

Bu sebeple Cumhurbaşkanımızın Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve sınırımızda üslenen maşa terör örgütlerinin temizlenmesi için Şam’a yaptığı ‘görüşelim’ çağrısı önemli.

 

Ankara, bu adım için Rus lider Putin’in Ankara’ya yapacağı -daha önce ertelenen- ziyaretin gerçekleşmesine büyük önem veriyor.

 

Beklenti, geç de olsa bu temasların sağlanacağı yönünde.

 

Lakin bu girift meseleyi aşmak öyle bir-iki görüşmeyle mümkün değil, hemen çözüm beklemek hata olur.

 

Ayrıca, Rusya’nın, Tel Rifat ve Menbiç’i terör örgütü ile birlikte kontrolünde tuttuğunu, Türkiye’ye verdiği söze rağmen bu bölgelerden terör unsurlarını temizlemediğini unutmamak gerek.

 

Özeti; çok konuşuyoruz, az yol alıyoruz.

 

Çünkü mesele sadece Rusya ile bitmiyor, orada bölgedeki hâkimiyetini korumak isteyen İran gibi ülkeler ve savaş öncesi pozisyona çekilmek istemeyen başka güçler var.

 

Bu arada, Irak hükûmeti Şam rejimi ile aramızda ara bulucu olmak istese de, Bağdat’ın bu çabasının Rusyasız bir anlam ifade etmeyeceğinin Ankara farkında.

 

Niyet iyi olabilir ama önemli olan netice almak.

 

Ayrıca, ismi neredeyse hiç geçmez ama, bölgemizde özellikle İngiltere’ye dikkat etmemiz gerekiyor.

 

Sadece Suriye değil, Kıbrıs için de…

 

Cumhurbaşkanımızın 20 Temmuz’da Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yıl dönümünde adadan vereceği mesaj önemli olacak.

 

Bugün için iyi olan tek şey Yunanistan’la ilişkilerimizin düzelmiş olması, lakin Yunanistan kararlarını ne kadar kendi iradesiyle alabiliyor, o da üzerinde düşünülmesi gereken mesele.

 

Nitekim bu ilişkilerin kararını, binlerce kilometre öteden başkaları veriyor.

 

Bunun adı da özgür dünya oluyor!

 

     ***

 

Son notum, yeni süper güç Çin’e ilişkin olsun.

 

En büyük silahı ekonomisi olan ABD’nin tahtını sallayan Çin’i Batı bloku durdurabilecek mi, yahut bu çabası savaşa dönüşür mü, şimdilik bunu bilmeyiz ama, Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki iki kadim Türk şehri Urumçi ve Kaşgar’a yaptığı ziyaret, Çin’le ilişkilerin seyrini göstermesi bakımından önemliydi.

 

Çin hükûmeti her ne kadar Türklerden önce orada Çinlilerin yaşadığını iddia etse de, kendilerine konuştuğumuz dilin alfabesinin, yani Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılan Divân-u Lugâti’t-Türk’ün burada kaleme alındığını hatırlatmak yeterli olur zannederim.

 

Bölgeye yapılan yatırımlar ve Uygur Türklerine yönelik baskının azalması, ilişkileri daha ileri seviyeye taşıyacaktır.

 

Şunu unutmamak lazım; birileri dünyayı sırtında taşıdığını ve hep uzak kıtadan parmak ucuyla yönetebileceğini zannetse de, bir gün büyük medeniyetlerin dünyaya saldığı kökler yeniden kuvvet bulacak ve o ağacın dalları tekrar yeşillenecektir.

 

Yeter ki biz kim olduğumuzu unutmayalım, sıkıştırıldığımız kabuğun içinde yaşamaya mahkûm olduğumuzu sanmayalım.

 

Ve tabii o kabuğu, bir gün bizi içinde boğmak için etrafımıza ördüklerini de aklımızdan çıkarmayalım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.