Abdüllatif Uyan

Bağdat evliyâsından Mârûf-i Kerhî hazretleri, bir gün Dicle kenarında bâzı talebeleriyle oturuyordu ki, o sırada bir “Kayık” belirdi ileride.

(Dünden devam) Bağdat’ta yetişen Mârûf-i Kerhî hazretleri şöyle anlatıyor:

Bağdat’ın “Kerh” beldesinde doğan Mârûf-i Kerhî hazretlerine bir “genç” gelip; “Allahın sevgisine nasıl kavuşurum?” diye sordu.

Basra’da yaşıyan Mâlik bin Dînar hazretleri, bir sohbetinde “Kardeşlerim! Nasıl ki, yağmurla yerlere 'can' gelirse Kur’ân-ı kerîm okumakla da kalplere 'nûr' dolar” buyurdu

Basra’da yetişen velîlerden Mâlik bin Dînar hazretleri, Hasan-ı Basrî hazretlerinden “Feyiz” alıp, velîler arasına girdi. Ama kendisini gizler, evliyâ olduğunu bilmezdi kimseler.

Mâlik bin Dînar hazretleri, büyük velîlerden olup Basra'da doğmuş ve orada vefât etmiştir.

Mısır'da yetişen evliyânın büyüklerinden Leys bin Sa'd hazretleri bir gün sevdiklerine; “Kardeşlerim! Dünyâ malı dünyâda kalır, ona sakın gönül bağlamayın” buyurdu.

Mısır'ın büyük âlimlerinden Ziyâeddîn Halil Cündî hazretleri bir gün “salevât-ı şerîfe” okumanın fazîletinden bahsederken şunu anlattı:

Anadolu'da yetişen velîlerden Taşkesenli İbrâhim Efendi’nin vefâtından sonra o havâlide harp çıkmış, sevdiği gençlerden biri ağır şekilde yaralanmıştı. Harpten sonra evine getirdiler delikanlıyı.

Çeşt beldesinde yetişen evliyanın büyüklerinden Yûsüf bin Muhammed Çeştî hazretleri; seyyid olup, Allahü teâlânın aşkıyla yanardı.

Allah dostlarından Yûsüf bin Hüseyin hazretleri, gençken Arabistan’a gitmişti. Bir kabile reisinin kızı, kendisini görüp âşık oldu. O yalnızken gelip yanına oturuverdi.

Resûlullah Efendimiz, Eshâb-ı kirâm’dan İbni Tîhâ'yı ziyârete gittiler. İbni Tîhâ, çok sevindi.

Peygamber Efendimiz ve şanlı sahabiler, Uhud harbinden dönmüş, Medine'ye giriyorlardı.

Tabiîn’in büyüklerinden Basralı Yûnus bin Ubeyd hazretleri, bir gün sohbetinde buyurdu ki:

Tabiîn’in büyüklerinden, Basralı Yûnus bin Ubeyd hazretleri, manifaturacılık yaparak nafakasını temin ederdi. “Kul hakkı”na girmekten çok korkar, şüpheli olmak korkusuyla mübahların çoğunu terk ederdi.

Zamanın Sultanı, Habeşistanlı olan Yâkut-i Arşî hazretlerini ziyarete gelmişti. Ancak onu, Habeşli siyahi bir kimse olarak görünce, kalbinden “Bu, siyah bir köledir, böyle Veli olabilir mi?” diye geçirdi.

Habeşistan evliyasından Yâkut-i Arşî hazretleri, insanlara olduğu gibi hayvanlara karşı da çok merhametliydi. Kuşlar ve diğer hayvanlar gelir, ona bazı şeyler sorarlardı.

Kütahya’da doğup İstanbul’da vefat eden Yâkub Germiyânî hazretlerine, bazıları gelerek, namaz içinde gönüllerine çeşitli düşüncelerin geldiğinden yakındılar.

Kabr-i şerîfi Şirvan’da olan Seyyid Yahyâ Şirvânî hazretleri, çok merhametliydi. Bir gün talebeleriyle şehir dışına gezintiye çıktı.

İbrâhim Gülşenî hazretleri anlatır: Seyyid Yahyâ Şirvânî hazretleri, talebeleriyle birlikte Bakü’den Şirvan’a gidiyordu