Avrupa'da “aşırı sağ” cendereye sıkışıyor!..

A -
A +

Avrupa uzun zamandır “aşırı sağ” diye ifade edilen, temelde ırkçılık ve yabancı düşmanlığı üzerinde yükselen siyasi cereyanın, giderek artan etkisi altında… Avrupa Parlamentosu seçimleri bu durumu perçinledi!..

 

 

6-9 Haziran tarihleri arasında, 27 ülkede yapılan 720 üyeli Avrupa Parlamentosu seçimleri, AB ülkeleri için âdeta kâbus gibi sonuçlar getirdi. Aslında bu sonuçlar, geçmişteki ülke seçimlerinde de uç veren ve bugünleri işaret eden keskin gelişmelerle, sürecin nerelere tırmanmakta olduğunu ortaya koyuyordu… Yani büsbütün sürpriz olmamakla birlikte, bu son seçimler net olarak siyasi şok etkisi yaptı desek yanlış olmaz. Nitekim Avrupa ülkelerindeki sarsıntılar peş peşe geldi… Fransa’da erken seçim kararı, Belçika’da Başbakan’ın istifası ve diğer zincirleme gelişmelerle devam edecek gibi görünüyor. Son yıllarda özellikle Afrika’da, Fransa’ya karşı yükselen reaksiyon sebebiyle, birçok ülkeden kovulan ve çekilmek zorunda kalan Emmanuel Macron Yönetimi, son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de âdeta dibe vurdu. Babasından aldığı parti liderlik koltuğu ile ülke siyasetinde istikrarlı bir yükseliş gösteren Marine Le Pen’in, “aşırı sağcı” Ulusal Birlik Partisi, yüzde 31,5 oyla Fransa’nın birinci partisi oldu. Macron’un Rönesans Partisi ise oyların ancak yüzde 15,2’sini alarak ikinci olabildi!.. Bu sonuçlar Macron’u Meclis'i feshetme ve erken seçime gitme kararına zorladı. Hâlihazırdaki durum; “Avrupa’yı savunan partiler için bu iyi değil…” diyen Macron’u ve bütün Fransız siyasetini, kelimenin tam manasıyla siyasi cendereye sokmuş bulunuyor. Avrupa Birliği’nin geleceği için zaman zaman gücünün çok üzerinde çıkışlar (NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti vb. beyanlar…) yaparak, bilhassa Almanya’dan rol çalmaya çalışan Macron an itibariyle duvara toslamış vaziyette…

 

Fransa ile birlikte Avrupa’nın “çelik çekirdeği” diye tanımlanan ve esasen bu ikili yapıda daha ağır basan Almanya’da da durum oldukça kritik… Epey zamandır geliyorum diyen aşırı sağcı, Almanya için Alternatif Parti (AfD) son seçimlerde oyunu 4,9 puan arttırarak yüzde 15,9’la ülkenin en çok oy alan ikinci partisi oldu. Buna karşılık Hristiyan Demokratlar Birliği (CDU) yüzde 23,8 aldı. Onun ortağı Hristiyan Sosyal Birlik yüzde 6,4 alabildi. Böylece yüzde 30,2 oy oranını yakaladı. Başbakan Scholz’un partisi, Hristiyan Sosyal Demokratlar ise yüzde 13,9 oy alabildi. Diğer taraftan bu seçimlerde en çok oy kaybeden (8,6 puan) Yeşiller Partisi, yüzde 11,9’a düştü… Evet, bu sonuçlar, Almanya’yı fena hâlde zora sokacak gibi görünüyor. Geçmişte tecrübe edilen ırkçı politikaların nelere mal olduğunu; hep hatırda tutmak zorunda bırakan Alman halkının, yeniden aşırı sağın yükselişiyle nasıl başa çıkacağı meçhul…

 

Avrupa Parlamentosu seçimleri, AB Merkezi Belçika’da da siyasi bir deprem meydana getirdi. Başbakan Alexander De Croo’nun partisi Flaman Open Vld ancak 9. olabildi. Belçika Başbakanı bu mağlubiyetin üzüntüsünü ifade ederken, sonuç olarak istifasını vermiş bir başbakan olacağını belirtti. Belçika’da milliyetçi Flaman N-VA seçimi kazanırken, aşırı sağcı Flaman Belang hem federal parlamentoda hem Flaman bölgesinde ikinci sıraya yerleşti. Öteden beri Flamanlarla Valonların rekabeti sebebiyle sık sık gerilimler yaşayan Belçika, bir taraftan da uzun süreli hükûmet bunalımlarıyla gündeme geliyor. 2019 seçimlerinden sonra ülke 653 gün boyunca hükûmetsiz kalmıştı…

 

AB Parlamentosu seçimlerinde, İtalya’da da düşük katılım oranına rağmen (yüzde 48) hâlen iktidarda olan Başbakan Giorgia Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri Partisi oylarını yüzde 27,7’ye yükseltti. Böylece aşırı sağın güç kazanmaya devam ettiğini ortaya koydu. Ana muhalefet partisi Demokratik Parti ise yüzde 23,7’de kaldı. İtalya’da bir önceki seçimlere katılma oranı yüzde 54,5 idi. Avrupa Birliği’nin büyük ülkeleri içinde son seçimlerde durumunu muhafaza eden ülkelerden biri İspanya oldu. Almanya, Fransa ve İtalya’nın ardından AB Parlamentosuna en fazla üye gönderen İspanya’da, Hristiyan Muhazakâr Parti olan Partido Popular (PP) 22 üye gönderdi. Hükûmetin büyük ortağı Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) ise 20 üye gönderdi. Avusturya’da ise aşırı sağ sendromu ivme kazanıyor… “Aşırı sağcı” FPÖ, önceki seçimlere oranla oylarını 8,3 puan arttırarak birinci parti oldu. 2019’da yüzde 17,2 olan oy oranını yüzde 25,5’e yükseltti. İktidarın büyük ortağı olan Avusturya Halk Partisi önceki seçimlere oranla ciddi oy kaybı yaşadı. 2019’da yüzde 34,6 olan oy oranı 9,9 puan düşüşle 24,7’ye geriledi.

 

Hatırlanacağı üzere, 1980 ve 90’lı yıllarda Avusturya’da; aşırı sağcı Özgürlükçüler Partisi’ni yöneten ve 2008’de bir trafik kazasında hayatını kaybeden Jörg Haider'in iktidara gelmesini önlemek için, AB özel tedbirlere başvurmuş ve Avusturya’yı ihraç etmekle tehdit etmişti… Avusturya, Haider’in partisini yasaklamak zorunda kalmıştı. Görünen o ki, Avusturya’da aşırı sağ damar pes etme niyetinde değil. Avrupa’nın tamamında olduğu gibi!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalınız Efe11 Haziran 2024 09:04

Bizde ise sağda değil de, solda(!) Suriyeli ve Afgan düşmanlığı var. Bir de sosyalist enternasyonal üyesi bunlar güya... Halbuki bunlara göre halklar kardeştir. Bizim solcular da Avrupalılar gibi seçici. İngilizi, Alamanı, Urusu gelince ses yok. Arap halkına gelince kardeşlik, solculuk falan kalmıyor, anında faşist oluveriyorlar. Almanya bize zamanında acı vatan oldu. Suriyeliler ve diğerleri için de burası acı vatan olmasın...