İade-i ziyaret ve muhtemel yansımaları

A -
A +

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 18 senelik bir aradan sonra, CHP Genel Merkezine ziyarette bulunması, siyasi yumuşama ve “normalleşme” hesabına önemli bir gelişme elbet… Dileriz beklenen netice hasıl olur...

 

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP Genel Başkanını ziyaretinde, karşılama biçimi; oturma düzeni, görüşme mahallindeki semboller vs. o kadar çok tekrarlandı ki, esas başlıklar bir nevi ikinci plana düşer gibi oldu... Hâliyle bahse konu ziyaret, 18 yıl gibi çok uzun bir aradan sonra gerçekleşince, sıradan ve basit konular bile farklı bir biçimde ele alınır oldu. Oysa mesele ne koltuk rengi ne de oturma düzeni. Yani bu ziyaret ve görüşme aynı ülkenin siyasi şahsiyetleri arasında cereyan ediyor. Elbette devlet adabına uygun bir protokol uygulanacaktır. Ama bu, sanki farklı ülkeler arasındaki resmî temasların işleyiş biçimi ile karıştırılmamalı herhâlde! Demokratik siyasetin hâkim olduğu ülkelerde, iktidar kanadı ile muhalefet arasında diyalog ortamının her zaman mevcut olması ve tarafların sık sık bir araya gelerek ülke meseleleri üzerinde fikir teatisinde bulunması, temel bir anlayış ve davranış biçimidir. Türkiye’de bu tarzın yeterince hayata geçirilememesi, (sebepleri ne olursa olsun) bir eksikliktir. Siyasi yumuşama ve normalleşme ihtiyacı, herkes tarafından dile getiriliyor ve bu bakımdan bir şans tanımak gerektiği ifade ediliyor. Şu hâlde en azından bundan sonrası için, farklı bir iklime zemin hazırlamak iyi olur.

 

Bu görüşmelerde masaya getirilen konu başlıklarının da doğru seçilmesi gerekir elbet. Cumhurbaşkanı yürütmenin başıdır. Dolayısıyla doğrudan yargı alanına giren ve zaten olması gerektiği gibi, ilgili muhakeme usulü çerçevesinde yürüyen dava dosyalarının tartışmaya açılması, anayasa ve genel mevzuata uygun değildir. Anayasanın 138. Maddesinin 2. ve 3. fıkraları, bu hususta çok açık ve net hükümler getirmiştir. İkinci fıkra şöyle: “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Üçüncü fıkra da aynı şekilde şu hükümleri derpiş ediyor: “Görülmekte olan bir dava hakkında, Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” Dava dosyalarıyla ilgili olarak, yargı alanında kimlerin hangi sıfatla müdahil olabileceği, usul hükümlerinde teferruatlı şekilde tanzim edilmiştir. Bu konuda Yürütmenin başı olarak, Cumhurbaşkanının yapacağı herhangi bir şey yoktur. Tam aksine, bağımsız mahkemelerin yetki alanındaki konuların bu şekilde ele alınması, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığına doğrudan halel getirir. Ancak idari konularda bir şikâyet varsa, bir problem yaşanıyorsa, bunun gündeme gelmesi tabiidir. Demek istediğimiz şu ki, herhangi bir sebeple yargılanıp mahkûm olan veya henüz davası devam etmekte olan şahısların, hak ve hukukunun korunması adına, devletin yasama veya yürütme gücünü müdahil olarak, bu şekilde devreye sokmak asla doğru bir yaklaşım değildir. Bunun yolu istinaftır, temyizdir ve (şartları varsa) kanun yararına bozma mevzuatının işletilmesidir.

 

Diğer taraftan yargı mevzuatındaki eksikliklerin, yanlışların giderilmesinin yolu bellidir. O da yeni kanuni düzenleme yapmaktır...

 

Bütün bu izahattan sonra, başta Osman Kavala ve Can Atalay davaları olmak üzere, bunlar gibi; CHP Genel Başkanı Özgür Özel tarafından takip edilen, her fırsatta gündeme taşınan konuların çözüm yolları gayet açıktır. Dolayısıyla çözümü doğru adreste aramak gerekir… Hayat pahalılığı, asgari ücret, memur maaşlarına yapılacak zamlar, öğretmen ve genel olarak devlet memurlarının atanması meselesi hiç şüphesiz ana muhalefet liderinin her zaman gündeminde olan ve olması gereken konulardır. Bunları iktidar kanadıyla birlikte müzakere etmesi, çözüm için teklifler sunması, doğru ve kaliteli bir muhalefet için gereklidir ve olmalıdır. Bunun yanında terörle mücadele gibi, ulusal güvenliğimizi doğrudan ilgilendiren hususlarda, Sayın Özel’in muhalefet sorumluluğunu çok dikkatli taşıması gerekir… Lakin DEM Parti'ye dönük koruma ve kollama çabaları, bu hususta ciddi soru işaretleri uyandırıyor! Eğer bugünün muhalefeti yarının iktidarı olarak, ülke yönetimini devralma niyetinde ise, tribünlere oynamak yerine realiteye bakmalı ve ona göre davranmalıdır. Özel, genel başkanlığı devralmakla birlikte, yapmaya çalıştığı bazı açılımlarla müspet puan toplamayı başardı. Ama her şey bundan ibaret değil. Kayyım atanması hususunda topu taca atmak değil, gerçeklerin üzerine gitmek esastır. Devletin güvenliğine halel getirecek hiçbir tavır ve tutuma karşı elastiki davranılamaz. Partisinin 47 yıl sonra ele geçirdiği avantajı sürdürmek istiyorsa, Özgür Özel, DEM Parti'lileri memnun etmek değil, Türkiye’nin selametini, Türk milletinin huzurunu öne çıkarmalıdır… Keza yeni anayasa konusunda da, birtakım zorlama bahanelerle yan çizmek rasyonel değil. “Uyulmuyor”, o zaman yenisini de yapmayalım demek, düpedüz sorumluluktan kaçmaktır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalınız Efe13 Haziran 2024 12:03

Bizden önceki toplumları yok eden şey, güçlüler suç işlediğinde affedilmeleri, zayıflar işlediğinde cezalandırılmalarıydı...