“Feridun Ağabey, okuduğumuz kitaplarda ve ekranlarda dinlediğimiz aile terapistlerinde aile içi geçimsizliklerde öfke kontrolünden söz ediyorlar. Ama söylemek kolay. Yapabilmek hiç mümkün mü onu söyleyen yok! Hatta kendileri birçok konuda bizlere akıl veren veya toplumun önünde olan 'ünlü' diye bildiğimiz, tanıdığımız nice insanların kendilerinin de inanılmaz derecede aile içi sorunlar ve şiddet yaşadıklarını haberlere konu olunca öğreniyoruz. İbretlik olaylar deyip geçiyoruz. Benim size sormak istediğim şey şu: Bu kimselerin sözlerinin insana gerçekten bir yararı oluyor mu?..
Benim rahmetli annem babam bu tür kimseler ekranlarda konuşmuyorken hayata gelen kimselerdi... Ama babam çok sinirli bir insandı. Şimdi anladığımıza göre sinir hastasıymış adamcağız. En ufak bir şeyde sinirlenir kalkar önüne kim gelirse çoluk çocuk demez, annem başta olmak üzere hepimizi kırıp geçirirdi... En küçük kardeşim o hâle gelmişti ki artık babamı görür görmez eli ayağı titrerdi. Anneciğim olsun biz olsun babamıza yine de en ufak bir cevap vermezdik. Annem babamı hep sakinleştirmeye çalışırdı. Hep alttan alırdı... Şimdi bazı aile terapistleri aile içi şiddete çözüm öneriyorlar. Eşlerden birisi sinirlendiğinde öteki alttan alırsa sinirler yatışana kadar sabrederse ortalık sakinleşir diyorlar. Bunların bu konuşmaları bana masal gibi geliyor. Hiç de sakinleşen filan olmuyor. Şimdi bu sebeple insanlarla iletişim kuramaz durumdayım” diyen İstanbul’dan Rumuz “Kader” isimli okuyucumuz... Bu anlattıklarınız sizin yaşadıklarınızın özetidir. Zaten siz de başta rahmetli babanızın sinir hastası olduğunu dile getiriyorsunuz. Yani hasta olan bir kimseden sağlıklı iletişim beklenemez. Keşke biri önayak olsaydı da adamcağız sinir rahatsızlığından tedavi görebilseydi. Aile terapistlerinin veya yaşam koçlarının stresi yönetmek için yaptıkları konuşmalar her iki tarafın da akıl ve ruh sağlığı yerinde olan kimseler içindir. Yani herhangi bir olay karşısında bir sorun karşısında her insanın bir sabır derecesi vardır. Bir tepki gösterme durumu vardır. Sinirlenme derecesi vardır. İşte bu durumda o sağlıklı kimselerin etrafa ve karşısındakine kırıcı olmadan bu sorunlu süreci nasıl atlatabileceği konusunda akıl fikir verilmektedir. Burada size katıldığımız bir nokta var. O da şu ki, böyle akıl ve ruh sağlığı yerinde olan kimseler zaten büyük bir oranda böylesi durumda nasıl davranacağını, nasıl sakinleşeceğini ve öfkelense de karşısındakini kırmaması gerektiğini bilecek kadar bilgi birikim ve mantık sahibi kimselerdir ve kendilerini kontrol edebilirler. Yani bu sözler akıl ve ruh sağlığı yerinde olanlar için zaten bildik söylemlerdir. Akıl ve ruh sağlığı yerinde olamayanlar içinse zaten bir anlam ifade etmemektedir.
Yeri gelmişken aile içi iletişimde eşlerin farkında olunması gereken durum şudur ki evliliklerde eşler hayatta sadece kendi ikisi değildir. Her ikisini de etkileyen insanlar vardır. Çevre faktörü vardır. Hayatı birlikte yaşayacaklardır. Her bir eşin iki tane daha anne babası olacaktır. Başka kardeşleri olabilecektir. Bunun yanında kendi çocukları olacaktır. Derken bütün bu süreci iki kişi birlikte yürütmek durumunda olacaklardır... Aslında evlilik ömür boyu sürecek geniş bir organizasyona benzetilirse ister istemez eşler bu büyük organizasyonda kendilerinin dışında nice sorunlara, krizlere muhatap olacaklardır. İşte burada krizi çözmede eşler birbirlerini hedef tahtasına oturtmak değil de o sorunu birlikte nasıl aşabileceklerini düşünürlerse birçok sorunu kolaylıkla çözeceklerdir. F.A.
Sağlık okuryazarlığının az olduğu ülke
“Sağlık Bakanlığı; Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü resmî sosyal medya hesabından, değişik tarihlerde halk sağlığını korumak, sağlık okuryazarlığını artırmak amacıyla, 'güneş çarpması' ile ilgili kısa bir paylaşımda bulundu. Videoda güneş çarpmasına dikkat! Bol su tüketin, güneş ışınlarının dik açıyla geldiği saatlerde güneşe çıkmayın, güneşe çıkarken mevsime uygun terlemeyen açık renkli giysiler giyin. Çocuk arabalarının güneşliklerini kullanmayı ihmal etmeyin uyarıları yer aldı. Sağlık okuryazarlığının düşük seviyelerinde olduğu ülkemizde Sağlık Bakanlığımızın bu ve benzeri çalışmalarını çok yararlı buluyor ve destekliyoruz” diyen değerli okuyucumuz Sayın Taylan Küçüker, siz sağlıkla ilgili olduğunuz için galiba sağlıkla ilgili okuryazar az diye düşünüyorsunuz. Ama yapılan istatistiklere göre hayatında son üç ayda en az bir kitap okuduğunu belirtenlerin oranında yüzde yüz artış olmuş, %30’dan %60’a çıkmış... Moral bozmaya gerek yok... F.A.