Uygulamalı Köy Yaşam Bilimleri Fakültesi Projesi

A -
A +
“Taslağı düşünen, fikir eden, öneren destekleyen bir kimseyim. Her ildeki üniversitelerimizin bünyesinde, bu anlamda bir fakülte kurarak hayata geçirilebilir. Bu proje ile tüketicinin sağlıksız kentsel toplumdan üretken, ekonomik güvenli, huzurlu, verimli bir şekilde yeni ve taze ürünlere kavuşacağı huzur ve refah içinde yaşayabileceği bir insani hayat oluşturmak amaçlanmaktadır.
Bu amaçla köylerimize dönek yeni yaşam merkezleri kurulup geliştirilmesi gerekmektedir. Bu hedefe ancak ülkemizin her bir yanında kurulmuş olan fakültelerimizle ulaşmak pratik ve mümkün olabilir... Fakültelerimizin bünyesinde en başta kurulacak ve uygulamaya geçirilecek bölümler 1. Tarım. 2. Hayvancılık. 3. Doğa sağlığı. 4. Doğal kaynaklar. 5. Ürün geliştirme. 6. Arge. 7. İhracat ve ithalat şeklinde olabilir.
 
İnsanlarımızın erken orta ve ileri yaşta kadın erkek sağlığı ve hasta bakımı gibi konularda yetiştirilmesi onların manevi moral değerlerle beslenmesi hedeflenmelidir. Bunları teorik olarak öğrenen ve pratik olarak uygulamalı hayata geçirilebilen gerçekçi bilgi beceri sahibi donanımlı gençler yetiştirmek amaçlanmalıdır.
 
Bu gençler doğal öz kaynaklardan hayati ürünler ve geleneksel tarım ve hayvancılığı modern tarımla entegre ederek yurt içi yurt dışı piyasalarda ülkemizi temsil edecek seviyelere gelecek şekilde yetiştirilmelidir.
 
Aslına geri dönüş sürecinin bu eğitim ve öğretimle ilk adımları atılmış olabilir. Bildiğiniz gibi Türkiye’de Cumhuriyetin kurulması ile birlikte 1923’lerde 12 milyon nüfusun %90'a yakını köylerde yaşıyordu. Tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Geniş aile yapısına sahip kapalı doğal ev ekonomisiyle geçim ve idaresini sürdürüyorlardı. Kendi kendilerine de yeterli idiler.
 
Zaman içinde 1950’den sonra daha iyi bir hayat için çocuklarını zanaatkâr ve tahsil yaptırmak üzere kazaya ilçelere, oradan da şehirlere ve kentlere metropollere gönderdiler ve kırsaldan kaynaklanan bir nüfus akışı oldu. Bildiğiniz gibi bu akış eğitim ve öğretim kurumlarının ilkokul, ortaokul lise ve üniversite kurumlarının şehir veya daha büyük kentlerde olmasıyla hız ve yaygınlık kazandı. Köylerde gittikçe nüfus azalmasına yol açtı. Ankara, İstanbul ve İzmir gibi üniversiteler ve iş alanlarının bulunduğu şehirler daha da dolup taştı.
 
Sonra varoşlar oluşturdu. Bu durum gerek fiziki konutsal gerekse beşerî, mali, idari iktisadi bir dünya mesele ve sorunlar yumağına yol açtı.
 
Başta insani ahlaki hukuki değerler açısından çözülüp kopuşların başlaması ile birlikte iktisadi çöküşler de ortaya çıkmaya başladı. Kentlerde özellikle metropollerde hayat süren insan ve aileler çok ağır şartlar içerisinde bir yaşam mücadelesine maruz kaldı. Bir insan olarak bu gücü döndürmeye takati gücü kuvveti kesilir hâle geldi. Diğer taraftan da doğal afetler depremler ve yağmur su baskınları. Altyapıdaki yetersizlikler çarpıklıklar ve nüfus yoğunluğunun yol açtığı binlerce sorun... Suiistimale ve istismara açık pazar piyasa şartları. Ahlaki yozlaşma. Kentsel yaşamı çileli ve çekilmez hâle getirmektedir. Acilen başta İstanbul olmak üzere büyük kentleri bir nüfus tahliyesi ile birlikte seyrekleştirme yoluna gidilmesi gerçeğinin artık farkına varılmalıdır. Bunun için tüketgen ve kısırgen yaşamsal ortam süreçlerinden, üretken doğurgan verimli ortam süreçleri oluşturulmalıdır. İnsanımızın geleceği için daha sağlıklı, huzurlu, mutlu ve verimli çığırların açılması gerekmektedir... Sizlerin görüş ve kanaatlerine saygılarımla sunuyorum.
Agah Çırakoğlu

Bitli baklanın kör müşterisi olur...

12 yıl kadar önce, KKTC’de çalışırken, Yakın Doğu Üniversitesindeki emsalsiz, muazzam, nitelikli, 24 saat açık kütüphanesinde Kıbrıs tarihi ve Rauf Denktaş hakkında yazılmış eserleri karıştırıyordum… Amacım, Denktaş ve görüşleri hakkında bir kitap yazmaktı…
20 yıldır tanıdığım değerli bir eğitimci, “Boşuna yorulma, bu toprakların insanları kitaba, bilgiye, kültüre, akla, eğitime para ve değer vermez” demişti. Ben de ona yeni öğrendiğim bir söz ile “Bitli baklanın kör müşterisi olurmuş” diyerek cevap vermiştim…
Bitli bakla ile ilgili atasözü son bir aydır yine beynimde yoğun olarak dolaşmaya başladı. Bunun sebebini buraya yazamam. Linç etmeyi çok seven; yazıdan, bilgiden, bilimden uzak tayfanın imla bilmez klavye kahramanları hakaret etme kuyruğuna gireceklerdir. Özet olarak, her toplum layık olduğu şekilde yaşar ve idare olunur. Bilime, buluşa, patente, projeye, kitaba, kültüre, akademiye, üretime, makaleye, akla uzak olan toplumlar kendilerine benzeyen kişileri baş tacı ederler...
 
32 yıl MEB bünyesinde çalıştım. Bir elin parmakları kadar bile; kitap, bilim, akıl, üretim, deney diyen valiye, kaymakama, millî eğitim müdürüne, okul müdürüne, öğretmene rastlayamadım…  Bu ülke, önümüzdeki 100 yıl zarfında da böyle kalacak gibi…
     Ali Özdemir/Eğitimci-Yazar-Yayıncı
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.