Feridun Ağabey, Karadeniz Bölgesindeki bir ilde yedi yıl öğretmen ve idareci olarak çalıştım. Yazmaktan, konuşmaktan aciz, mevzuattan habersiz, yetersiz, bilgisiz, hot zot tiplerle boğuştum. Emperyalistlerin kuklası, sahte Müslüman yapının tüm faaliyetlerinde etkin rol almış şahıslar hâlâ çocuklarımızın, geleceğimizin biçimlendirilmesinde söz sahibi durumundalar. Siyaset ağalarına, ekâbirlere, sahte cemaatlere sırtını dayayıp basamakları hızlıca çıkmış vasıfsızlar eğitimi batağa saplama amacından vazgeçmemiş. Son 1 yıldır özel girişimciye ait bir kolejde çalışıyorum. İnanın bu okulda asalak, tembel, arızalı, vasıfsız, bilgisiz bir tek kişi yok. Görevini tam yapmayanlar bir gün bile çalışamıyor. Ayrıca, herkes performansına, başarısına göre maaş alıyor. Çok kızanlar olacak ama ifade edeyim: Eğitim sektöründe özel sektörün payı yüzde 10'lardan yüzde 70'lere çıkarılmalıdır.
Türkiye eğitimde, dünyadaki 200 civarı ülke arasında son yüzde 20'lik dilimde yer almaktadır. ÖSYM'nin yaptığı tüm sınavlarda soruların yüzde 90'ına cevap verilemiyor... Matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi temel bilim derslerinde ise her 10 sorunun sadece 1'ine cevap verebilen toplum ile karşı karşıyayız. Sınav en iyi öğretmendir. Mesleki ve pedagojik bilgilerden bihaber kitleyi tespit etmenin tek yolu sınavdır... Okul idarecileri, ilçe ve il yöneticileri siyasetçi zümresi tarafından değil, mesleki sınavlarla tespit edilmelidir... 32 yıl MEB bünyesinde çalıştım. Girdiği hiçbir sınavda geçer not alamamış vasat, abullabut tipler değişmedikçe cehalet yok olmayacak.
Ali Özdemir
İkisinde de çocuklar kullanılmış olmuyor mu?
Feridun Ağabey, belediyelerin ve zabıtalarının her tarafta kol gezdiği bir dönemde hâlen sokaklarda hem de en kalabalık yerlerde herkesin gözü önünde sahipsiz nice küçük çocuk halk acısın diye çok perişan bir hâlde dilendiriliyor. Hiçbir belediye yetkilisi bu dilendirilen çocukları alıp da devlet himayesine vermek için gayret göstermiyor. Bu yüreğimizi yakan sosyal bir yara. Diğer yandan ebeveynlerin onayı alınmış denilerek ailelerin izniyle ve ajans marifetiyle reklamlarda, dizilerde vb. rol aldırılan küçük çocuklar da istismar edilmiş olmuyor mu? Anası babası izin veriyor diye çocuğun kişilik haklarını bu şekilde kullanmak hem hukuk açısından hem ahlak açısından doğru mu? Bilemiyorum ha sokakta kaldırımlarda dilendirip parasını almışsın ha reklamlarda oynatıp üzerinden para almışsın… İkisi de çocuk istismarı değil mi? Rumuz: “Seyirci”
Öğrenci, ders kitabını yıl sonunda geri getirsin
Feridun Ağabey sosyal medyada “çöpe atılacak 150 milyondan fazla ders kitabını ve kesilecek 300 bin ağacı kurtaralım” diye bir kampanya var. [https://chng.it/89zCcg2Z] Bu kampanyayı imzalayıp yüz binlerce ağacın boş yere kesilmesini durdurabilir ve israfı engelleyebilirsiniz, deniliyor. Gerçekten de her eğitim ve öğretim yılının başında 150 milyondan fazla ders kitabı dağıtılıyor; sonundaysa çöpe atılıyor. Oysa Almanya, Hollanda, Japonya ve daha birçok ülke tarafından uygulanan bir çözüm var. Kitaplar yine ücretsiz; fakat yıl sonunda öğrenci kitabı okula geri veriyor. Kitap sıraya/sınıfa ait oluyor. Kitapların ön kapağının içindeki bir çizelgede satır satır kitabı kullanan öğrencilerin adları yazıyor. Kolay ve etkili bir çözüm. Böylece Millî Eğitim Bakanlığı'nın açıkladığı sayılara göre 2003-2017 yılları arasında 2 milyar 680 milyon kitap dağıtılmış. Bu konuda bu kampanyaya sizin aracılığınızla okuyucularınızı da davet etmek isteriz. [Kaynak: Millî Eğitim Bakanlığı 2018 Bütçe Sunuşu (Sayfa 88)] Rumuz: “Saruhan Beyliği”
Düşüncenin yönü ve siyasi partiler üzerine
Öncelikle hiçbir siyasi partinin taraftarı değiliz. Hepsinin hataları, yolsuzlukları ve kamu malını istismarları konusunda sadece uyarı yapıyoruz. Konuları din dışında tutmak gerekiyor. Nasıl ki kurum yetkilileri araç alırken kalitesine ve aldığı hizmete bakıyor ise vatandaş da belediyelerden aldığı hizmete bakmalıdır. Örnek bir sokakta kaldırım taşları sık sık yenileniyor. Bunu bütün o sokak ve mahallede oturanlar görüyor. Cami bahçelerinde ve yolda kendi aralarında konuşup itiraz ediyorlar aslında. Bir terslik görüyorlar. Ama bu konuda vatandaşlık görevini yerine getirme tereddüdü yaşıyorlar. Oysa mahalle sakinleri mesela muhtara gitmeli. Muhtara, “neden aynı kaldırımlar sık sık sökülüp takılıyor ve bu milletin parasına yazık değil mi? Haberiniz var mı?" diye dertlerini bildirebilmeli… Belediyeye gidip dilekçe vererek şikâyetini bildirebilmeli. Hatta görevini iyi yapmadığını düşündüğü kamu yetkilisi hakkında savcılığa suç duyurusunda bile bulunabilmelidir. Bu konuda vatandaş hassasiyeti ortaya çıkarsa, diğer belediyeler bu tür keyfî harcamalara cesaret etmezler. Belediye bütçeleri düzgün yer ve amaçlar için kullanılır. Kolaycılık biter hizmet kalitesi artar. Vatandaşa da faydası olur. Örnek su faturası 50 lira ödeniyorsa 25 lira ödenir. Otobüs biletleri ucuzlar. Hizmet kalitesi artar. Bu bir sorumluluk mantığıdır. Bütün partiler, kurumlar ve yetkililer için geçerlidir. Bütün olay budur. Siyaset ile din ayrı ayrı konulardır, karıştırmamak gerekiyor.
Mehmet Can Arvas