23 Nisan 2025 Çarşamba günü İstanbul’da yaşanan 6,2 büyüklüğündeki deprem bir tartışmayı tekrar gündeme getirdi. Tartışma beton kullanmaya ilişkin. Bu konuda hayli yaygın ve aynı ölçüde yanlış bir görüş görüş var. Bu hatalı yaklaşım, “betona yatırım yapıldı”, “her taraf betonlaştırıldı” türünden ifadelerle karşımıza çıkmakta. Buna göre, hiç ihtiyaç bulunmazken, olur olmaz yerlere, beton binalar dikilmekte, yeşil alanlar ve tarımsal üretim sahaları betonlaştırılmakta, millî servet betona gömülmekte. Betonlaşma her yeri sarmış vaziyette. Betonlaşmamın ekonomik gelişmeye de ülkeye de bir katkısı yok.
Betonla yapılan binaların, göletlerin, barajların, yolların ve diğer tesislerin hiçbirinde hata veya yanlışlık olmadığını söylemek zor. İzi sürülebilir mi, birileri bunu yapar mı bilmem, ama gerçekten “lüzumsuz betonlaşma” vakaları var olabilir. Bazen yeşil alanlar akılsızca tahrip edilebilir. Oraya buraya işe yaramaz beton binalar, tesisler dikilebilir.
Bununla beraber beton ile yapılan her şeyin peşinen ve tümden karalanması ve reddedilmesi yanlış. Bir taraftan objektif olarak beton kullanılmasına ihtiyaç olabilir, diğer taraftan özgür vatandaşlar kendi hayat faaliyetlerinde beton kullanmayı uygun ve yararlı görebilir. Bu yüzden hemen her meseleye olduğu gibi beton kullanmaya ve betona dayalı inşaat yapımına da toptancı yaklaşmamak lâzım.
Beton (çimento-su-kum karışımı) kullanmayı gerektirebilecek sebepler ve durumlar üzerinde düşünelim... Türkiye imar faaliyetlerinde çok gecikmiş bir ülke. Ciddî yatırımlara ihtiyacı var. Yollar, köprüler, gölet ve barajlar ister istemez sırf betonla veya beton katkısıyla yapılacak. Alternatifi yok. Bunlardan vazgeçmek yaşama şartlarımızı ağırlaştırır, refah seviyemizi sabitleştirir, hatta geriletir. Betona karşı olanlar meselâ elektrik kullanmamaya, köprülerle donanmış yollarla seyahat etmemeye ve/veya bu yollarla kendilerine ulaşan ara malları, tüketim mallarını ve yiyecekleri kullanmamaya, bayramlarda memleketine gitmemeye veya giderse şimdi olduğundan birkaç kat fazla para ve zaman harcamaya ve zahmet çekmeye hazır mı?..
Türkiye bir deprem ülkesi. Üzerinde oturduğu topraklar birkaç senede bir 7 büyüklüğünde deprem üretmeye müsait. Toplum depremin ne kadar korkunç bir afet olduğunu 17 Ağustos 1999 Marmara Büyük Depremi ve 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri ile iliklerine kadar hissetti. Deprem kaderimiz, kendisinden kaçamayacağımız bir gerçek. Her an canımıza, malımıza büyük zararlar verecek bir deprem olabilir. Ancak gerek deprem uzmanları gerekse tecrübe depremlerde insanları öldürenin deprem değil, depreme dayanıksız binalar olduğunu söylüyor. Türkiye’de ise hem konut stoku yetersiz hem de mevcut binaların çoğu depreme dayanamaz nitelikte. Sağlam yeni binalar inşa etmek ve eski binaları depreme dayanacak şekilde yenilemek gerekiyor. Beton burada da temel malzeme. Kaliteli beton olmadan sağlıklı binalar nasıl inşa edilecek?
İnsanların zenginliğinin parçası olan her şey sınırlı bir ömre sahip. Bir kurşun kalemi birkaç gün, ayakkabıyı birkaç sene, otomobili 15-20 yıl kullanabilirsiniz. Sonra onları yenilemeniz gerekir. Evlerin, binaların da bir ömrü vardır. Ormanlık alanlarda evleri olanlar, keresteden evde oturmanın zahmetini bilirler. Bu yüzden, çoğu zaman beton evler yapmaya yönelirler. Dışarıdan durumu gözlemleyen şehirli ziyaretçiler bunun niye yapıldığını anlayamaz ve yapılanı kınar. Ancak, orman köylüsü hayatını kolaylaştırmak için uzun ömürlü, dayanıklı, bakımı kolay bir konut peşindedir. Bu yüzden o da ister istemez beton bina yapmaya yönelir...
Sözü uzatmaya gerek yok, betonu hayatımızdan tümüyle çıkaramayız. “Betonlaşmaya” saldırmak, yel değirmenine saldırmak gibi, anlamsız. İşe yaramayacak bir davranış. Onun yerine daha yapıcı konuşmak, betonun kullanılmasında dikkatli olunması, israftan kaçınılması, tabiatı korumanın ihmal edilmemesi ve ortamın estetik durumunun dikkate alınması gibi taleplerde bulunmak daha makul, daha mantıklı ve daha yararlı.
.....
(*) 6 Kasım 2018’de yayınlanmış bir yazımın gözden geçirilmiş hâli...
Atilla Yayla'nın önceki yazıları...