İstanbul, yedi tepe üzerine kurulmuş tarihi bir şehir olarak kayıtlara geçer. Yıllar önce bu tarih fışkıran tepeler arasında gezinti yapmak bile maharet istermiş. Tepeden tepeye gitmek, günlerini alırmış insanların. Ve adı büyük, yüzölçümü küçük koca İstanbul'un, öylesine ilginç, güzel, sempatik semtleri var ki, bizler bunların, önce isimlerini değiştirmiş, daha sonra da tarihi güzelliklerine sahip çıkmamışız... Deniz ve balık,bu tarihi güzelliklerin simgesi olmuş. Ancak, Marmara Denizi'nin yetiştirdiği balık türleri de, her geçen gün azalmış, adeta kurumuş. Buna rağmen bu iç denizimizin balık lezzeti, tüm Avrupa ülkelerince bilinmektedir. İstanbul'un tarihi duraklarından Kumkapı'da "Balık hali" var. Oranın trafiğini ancak sabahın en erken saatlerinde kalkan meraklılar görebilir. Komşu Yunanistan'dan gelen balıkçılar bile, buradaki açık arttırmaya girerler. Ve gece yakalanan balığı bekletmeden Edirne'nin yolunu tutarlar. Ver elini Selanik, Atina... Aynı gün Marmara'nın lezzetli balığını tezgahlarında sergilerler. Yazımızın başlığında "DENİZ, SPOR ve BALIK" dedik. Oradan yola çıkarak denizle devam edelim. Denizle çevrili ülkeler için "Su sporları Olimpiyat seviyesindedir"denir. Tam aksine değerli okuyucular. Rekortmen yüzücüler tatlı suda başarılı olurlar ve olmuşlardır. Sutopu, havuzlarda tatlı suda yapılır. Demek oluyor ki bizler, denizimizin diğer nimetlerinden istifade etmeliyiz... İşi, sporla bağlantılarsak, üç tarafı denizle kaplı güzel ülkemizi, öncelikle marina ve barınaklarla donatmalıyız. Şimdi sizleri tarihi semtlerden birisine, eski adıyla Samatya, yeni adıyla Kocamustafapaşa'ya götürmek istiyorum. Örnek bir, balıkçı barınağına... 1991 yılında 235 balıkçının elele vermesi ile kurulmuş, "Çevre Koruma ve Balıkçılar Derneği" bir ilke imza atmanın gururunu taşıyor. Yöresine, insanına ve balığına sahip çıkmış bu dernek, ilk "Balık Müzesini" hayata geçirmiş. Soyadı Deniz olan başkanları Haydar Deniz dokunsanız ağlayacak. Bakın neler söylüyor. "Bundan önce karasularımızda 5 bin 400 balık çeşidi vardı. Betonlaşma, bilinçsiz avlanma ve yabancıların kendi denizlerinde yasakladığı araç gereçleri bizlere satmaları ile deniz kıyımı başladı. Bilir misiniz ki, 540 çeşit köpek balığı, 16 çeşit istavrit ve 17 çeşit sardalye balığı olduğunu. Bazı balıklar, artık oltaya gelmeyince endişelendim. Çocuklarımız denizlerin ürünlerini göremeyecek, bilemeyeceklerdi. Bu yüzden müze çalışmasının içinde buldum kendimi. İlk işimiz bu balıkları nasıl muhafaza edeceğimizi öğrendik. Başarmıştık... Balıklarımız kavanozlara, ilaçlı su içine girdi. Müzemizde şu anda 400 kavanoz balığımız mevcut." Sporla balık, deniz bu barınakta hayat bulmuş. İnsanların yüzündeki gülümseme, samimiyet, dostluk, anlatılmaz boyutlarda. Kendimi bu insanların arasında mutlu hissediyorum. Haydar Başkanın müzedeki balıklarla evlatları gibi konuşması, üyelerinin hastalığıyla, sağlığıyla yakından ilgilenmesi, İsmail ustanın keser sesi, Ünal Ağabeyin yoğun bakım sonrası yaptığı espriler, Kemal'in demli çayı, Mahmut, Namık, Engin, Hüseyin, Mesut, Cemal, Cemil ve isimlerini yazamadığım güzel insanlar. Kocamustafapaşa Çevre Koruma ve Balıkçılar Derneği maskotları kazlar ördekler. Rastgele dostlar...